29 Temmuz 2014 Salı

“HES”LERİN ZEHİRİ SOLAKLI’DA MASUMİYETİ KATLETTİ!


Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Ağustos aylarında, doğduğum topraklara doğru yola çıktığımda içimi garip bir sevinç kaplar. 3 yaşımda ayrılmış olmama rağmen, herhalde yeryüzündeki ilk nefesin ciğerlerimizde bıraktığı tesirden olsa gerek, iklimin çekim gücü bütün benliğimi sarar. Hele de Of’tan Çaykara’ya, doğduğum köye doğru kıvrıldığımda sanki beni bir ana kucaklığıyla saran toprağın, coğrafyanın sıcaklığını duyarım. Coğrafya aidiyetini aşmış bir duygudur bu… Hz. Peygamber’in “sıla-i rahim” üzerinde ısrarla durmasının bir hikmeti de acaba bu mudur?

Bu heyecanla Of’tan vadi boyunca yol almaya başlar başlamaz Solaklı Deresinin (Fuzuli’nin mısraıyla) “başını taştan taşa vurur”casına çağlayarak/uğuldayarak o berrak akışıyla adeta sizi karşıladığına şahit olurdunuz. Kıyısındaki yoldan Of’a doğru gelenlere ise “ne olur gitme” dercesine, adeta yalvarırcasına neredeyse yatağından çıkıp önlerini kesmek ister gibiydi. Vadiye o muhteşem tabiatla birlikte can katan bir dereydi Solaklı.

Binyıllardır coşarak akıyordu Solaklı…
Vadi onunla hayat buluyordu.
Vadinin derinlerinden doğan ve estetik kıvrımlarla denize ulaşan, anasına kavuşan masum bir yavru gibiydi. Vadinin senfonisini denize taşırdı. Ama artık denize, Karadeniz’e kavuşamıyor.

O’ndan ilk haber veren Romalı Arrianus M.S. 131 yılında Roma İmparatoru Hadrianus için kaleme aldığı “Periplo’sunda “…Trapezous’tan 180 stadia uzaklıkta olan ve adını Hyssos Limanı’na veren Hyssos Irmağı’nı ve Hyssos Limanından yaklaşık 90 stadia mesafede olan ve Kolkhis’lilerin ülkesiyle Thianike arasındaki sınırı belirleyen Ophis Irmağı’nı aştık..” der. Ofis ırmağı yani Solaklı deresi. Rivayet odur ki topraklar 1461’de Osmanlı’ya ait olduktan sonra Osmanlı ordusundaki ‘Solak’lara izafeten derenin adı Solaklı olur.

Şimdilerde ismi bile unutuldu. Artık “HES’lerin deresi”…

Yazılı tarihe göre ikibin yıldır akan Solaklı, ne yazık ki insanoğlunun “enerji şehveti”nin ve “kâr/kazanç hırsı”nın kurbanı oldu. Suyu kesilmiş, artık akmıyor. Hayata küsmüş bir biçimde, sadece suyu boşaltılmış yatağı var. Giderek yatağı da kuruyup, dolacak ve artık Solaklı unutulacak. Şu anda ruhu bedeninden ayrılmış bir ceset gibi vadide uzanmış yatıyor.

“Güç zehirlenmesi”yle önüne çıkan her şeyi ezen insanoğlu artık masum tabiatı da kirletiyor, yok ediyor. Korkulur ki helâki de bu yüzden olacak.

Prof. S.H.Nasr “Doğal dünyanın kutsallığı yok edilmekte ve küresel ölçekte, tahmin edilemeyecek şekillerde tahrip edilmektedir. Bunu yapanlar ise çevrelerindeki dünyayı sekülerleştiren ve doğayı hayal edilemeyecek derecelerde tahrip etme kapasitesine sahip bir bilim ve teknoloji geliştirenlerle halâ dinî bir evren içerisinde yaşayanlardır..” diyor. “Ne gariptir ki, doğanın kutsal niteliğinin seküler bir dünya görüşünün egemenliği altındaki modern insan tarafından yok edilmesi bu felâketin doğrudan sorumlusu..” dediği insan türü Doğu Karadeniz’in derelerine kadar musallat olmuş durumda. Hiçbir tepki enerji ve kâr şehvetine karşı duramıyor. Karşı duranlar ânında “marjinal suçlu” damgası yiyor.

“Hayatı olan her şeyi sudan yarattık” buyuran yaratıcının emri unutuldu. Zihinler öylesine işgal edildi ki “enerji” denildiğinde akla elektrik geliyor. Oysa suyun aktığı coğrafyadaki toprak, bitki örtüsü, hayvanlar ve insanlar enerjisini sudan alıyor. Bunu göremeyenler,  tabiatın enerjisini imha ederek “kâr ve kazanç”a konu yapay bir enerji üretiyor.

Tabiatın kendisine emanet edildiği insanoğlu’nun “emanet” diye bir kaygısı yok, onun için emanete ihanet etti.

Kendisine sunulan tabiatı adil ve müşfikçe paylaşmayan, onunla savaşan insanoğlu tabiatta var olan “kosmos”u “kaos”a çevirdi. Nerede bâkir, masum, iffetli bir tabiat parçası görse oraya saldıran caniye dönüştü.

Solaklı Deresi’nde de bu cinayet işlendi. Adım başı gövdesini bir giyotin gibi kesen HES’ler onu HERS’lendirdi. Of-Çaykara ağzında “kırılmak, küsmek” anlamını taşıyan herslenmekten başka bir şey elinden gelmiyor Solaklı’nın.

·         Enerji baronları Solaklı’yı binyıllardır aktığı yatağına yabancılaştırdılar.
·         Kendini tanıyamaz hale getirdiler, coğrafyasını katlettiler.
·         Onun akarken hayat verdiği “kendini ifade edemeyen” diğer canlı türlerini de yok ettiler.
·         İnsan, damarlarından kanın çekilmesiyle ne hale dönüşürse Solaklı da suyunun çekilmesiyle o hale geldi.

Manzara korkunç!
Herslenmesin de ne yapsın Solaklı!
Sahip çıkanı da yok artık!

Önce HES’lere meşruiyet kazandırmak ve tepkileri yok etmek için “can suyu bırakacağız” yalanına başvurdular. Yalanla başlayan katliam, iş makinelerinin süngülemeleriyle gövdesini delik deşik etti, kanını/suyunu akıttı, yok etti.

Bir diğer tasarlanmış yalanla “nehirler boşa akıyor, şu kadar dolarlık enerji üreteceğiz, ülke ekonomisine katkı yapacağız, enerji açığını kapayacağız” diyerek küstah baronlara gövdesinin her bir parçasını pazarladılar.

Bunları yapanlar “yerli” maskeli güç/iktidar sahipleri… Yer’leri malum ama ‘yerlilik’leri meçhul bu ‘güç zehriyle donanmış’ olanlar, “tüm yeryüzü bana mescid kılındı” diyen bir Peygamberin bu ölçüsüyle tabiattaki âhengi korumaları ve yaşatmaları gerekirken, ne yazık ki ahenkten rahatsız oldular. Kazanç şehveti tabiattaki masumiyete savaş açtı.

Tabiatı “insanca tasarruf” ontolojik varlık tasavvurunun göstergesidir. Varlığı idrak diye bir meselesi olmayanlar veya idraki sadece “bilgiden ibaret” bir zihni eksersiz zannedenlere ne söylenebilir ki? Bu bağlamda; Solaklı’yı yok etmekle insanoğluna emanet edilen tabiatın “kutsallığı”nı yok edenler, yeryüzündeki ‘ilâhî işaretleri’ yok ediyor aslında.

Gücü ve menfaati her şeyden üstün tutan bu insanlar Yaratıcı’nın yeryüzündeki muvazenede var ettiği canlıları yok etmekle ilâhi dengeye müdahale etti.

Solaklı kendisini katil HES’lere teslim edenlere karşı sadece HERS’leniyor.

İktidar olanlar, “ne yaptım, neye sebep oldum” muhasebesini yapmadıkça, muktedirliklerini masum tabiata musallat olarak gösterdikleri sürece kahr-ı ilâhiden kaçamayacaklardır.  Helâki de hep birlikte yaşayacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder