24 Şubat 2014 Pazartesi

YOK SAYILAN BİR ŞEHİR TARİHİ KAYNAĞI: TRABZON ŞER’İYYE SİCİLLERİ…

Yahya Düzenli

Şehir tarihçileri, bir şehrin tarihini kadîm zamanlara ne kadar uzatırlarsa o şehrin tarihselliğine, önemine vurgu yaptıklarını zannederler. Bir anlamda doğrudur. Ancak, şehir tarihleri yazılırken, bir yandan bulanık-belirsiz bir zaman koridorunda tarih oluşturmak için zorlamaya varan çabalar gösterilirken, öte yandan yakın tarihin yanıbaşımızda bulunan kaynakları ise nedense görmezden gelinir.

Kendi şehirlerimiz için yok sayılan bu kaynakların en önemlilerinden birisi Osmanlı dönemi Şer’iyye Sicilleridir. 

Tarihsel gerçeklik de gösteriyor ki; Trabzon, son derece zengin olan yazılı tarih ve kültürüne rağmen, bu birikimini bugüne taşıyamayan şehirlerimizden birisidir. Hamasetin, bir o kadar da asabiyetin kuşattığı şehir bu tarihî birikiminin farkında değil. Farkında olsa bile öneminin idrakinde değil.

Bu müthiş tarihî müktesebat, ne Üniversiteyi, ne Valiliği, ne Belediyeyi, ne yayınevlerini, ne bilim-sanat adamlarını, ne sivil toplum kuruluşlarını, hele de siyasilerini asla ilgilendirmiyor.

İnsanların kalp atışlarının bile futbola endekslendiği, enerjisinin stadium’da harcandığı şehir, kendisine şahsiyet ve kimlik kazandıran tarihsel birikimini yok sayıyor. Adeta ‘nevzuhur (yeni ortaya çıkan) bir şehir gibi..

Bırakın antik geçmişindeki yazılı kayıtları, Osmanlılarca fethedilişinden bu yana geçen 553 senelik zaman diliminde yazılan eserler, tutulan defterler, kayıtlar vs. bile hiçbir şehre nasip olmayacak bir zenginliğe sahiptir. Osmanlı’nın “hazine-i evrak” dediği, yâni altın gibi kıymete sahip “belge arşivi” bugün âdeta lüzumsuz kâğıtlardan ibaret bir çöplük mesabesinde. Daha da önemlisi 1846’da ‘Hazîne-i Evrâk Nezâreti” ismiyle bir bakanlık kurulmuş ve işin ehli ilim adamlarına emanet edilmiş iken bugün arşivlerimizin çürümüş, tozlu raflarında bulunan bu tarihî birikim hâlâ “kapağı açılmamış bir hazine”… Fakat, hazinenin hazine olduğunu bilen yok! Öyle ya Ümmî Sinan’ın söylediği gibi“sarraf gerek cevhere, nâdan bilesi değil!”

Trabzon’la ilgili  başta Osmanlı dönemine ait 15. yüzyıldan başlamak üzere tutulan Tahrir Defterleri, Ahkâm defterleri, Cizye Defterleri ve Şer’iyye Sicilleri bugüne kadar gün ışığına çıkarılamamış, Tahrir defterleri üzerinde yapılan iki çalışma ve şer’iyye sicilleri üzerinde yapılan bir çalışma hariç, arşivlerimizde (daha doğrusu rutubetli mahzenlerde) çürümeye terkedilmiştir.

Batılı bilim-sanat-kültür adamlarının, çok değil yüz sene önceye ait herhangi bir belge ve bilgiye bile olağanüstü değer verip korumaya aldığını, tahrip olmasın diye yanına kimseyi yanaştırmadığını düşünüp, bir de bizim arşivlerimizde bulunan “evrak hazinemiz”in nasıl heba ve talan edildiğini hatırlayınca kahroluyoruz!

Yazımızın muhtevasının sınırlı olmasına binaen sadece şehrimizle ilgili Şer’iyye Sicillerine değinip, niçin bu ‘bâkir hazine’nin gün ışığına çıkarılmadığına sadece vurgu yapmak istiyorum.

Şer’iyye Sicilleri, Osmanlı döneminin sosyo-ekonomik, kültürel ve diğer alanlarına ait ayrıntılı, ilginç, ibretli, hikmetli belgeleri ihtiva eder. Siciller, bir şehrin sosyal, ekonomik, siyasi, kültürel, iktisadi ve mimarî unsurları yanında; dil, çevre, eğitim, sağlık vs. yönlerden tarihinin okunacağı en ayrıntılı kaynaklardandır.  

Bu tarihî hazineye rağmen Trabzon Şer’iyye Sicilleri ile ilgili ilmî çalışmalar yok denecek kadar azdır. Bu alanda bazı kısmî çalışmalar yanında yapılan en kapsamlı çalışma, tarihçi Turan Açık’ın 2012 yılında bitirdiği “Gelenek ve Modernlik arasında bir Osmanlı şehri: 17. Yüzyılın ilk yarısında Trabzon’da Siyaset” isimli doktora tezidir.

Trabzon Şer’iyye sicilleri üzerinde yoğun çalışma yapan Yrd. Doç. Dr. Turan Açık kardeşimden rica ettiğim sicillerle ilgili kısa bilgiyi, belki ilgililerin dikkatini çeker diye buraya alıyorum:

“Trabzon’a ait fetihten yaklaşık 90 yıl sonra tutulmaya başlanan ilk sicil 1555 yılına aittir. Prof. Ahmet Akgündüz’ün hazırladığı Şer’iyye Sicilleri Toplu Kataloğu’nda Trabzon’a ait 296 sicil (defter) bulunmaktadır. Hicri 963 ile 966 tarihleri arasındaki kayıtları ihtiva eden ilk sicilin numarası 1815’tir. Bundan sonra kronolojik boşluklar ihtiva etse de Trabzon Şer’iyye Sicilleri imparatorluğun yıkılışına kadar düzenli bir şekilde tutulmuş ve günümüze kadar gelebilmiştir. Hicrî 1226-1229 tarihleri arasını kapsayan son sicil ise 2111 numaralıdır.

Trabzon’a ait bu sicillerin orijinalleri Ankara’daki Milli Kütüphane’de iken 2006 yılında Başbakanlık Osmanlı Arşivi’ne taşınmıştır. Burada Trabzon’a ait 309 adet Şer’iyye Sicili olduğu görülmektedir. Osmanlı Arşivinde bulunan bu orijinal defterlerin yanında sicillerin birer nüshaları, mikrofilm halinde İslam Araştırmaları Merkezi Kütüphanesi’nde, fotokopi halinde Trabzon İl Halk Kütüphanesi’nde ve Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Araştırmaları Enstitüsü’nde bulunmaktadır.”

Böylesine bir şehir tarihi hazinesi önümüzde dururken, bu hazineyi görememek, yok saymak gafletin de ötesinde şehre yapılan bir ihanettir.

Şer’iyye sicilleri şehrin ait olduğu dünya görüşü ve medeniyetin birinci elden yazılı kaynağıdır. Osmanlı’nın hakimiyet coğrafyasındaki bütün şehirlerini kuşatan ve kılcal damarlarına kadar en ayrıntılı olayları ihtiva eden Şer’iyye sicillerinin gün ışığına çıkarılması, tarihin mitlerden-magazinden arındırılası anlamına gelecektir.

Trabzon Şer’iyye Sicilleri için öncelikle yapılması gereken şey; bu sicillerin tarih, yer, zaman ve konu olarak genel bir dökümünün yapılması, sonra da bu sicillerin transkript ve sadeleştirme ile bugünkü ve yarınki nesillere sunulmasıdır.

Anlaşılan o ki;

Üniversitenin böyle bir derdi yok.
Valilik ve Belediye’nin de böyle bir görevi (!) yok.
Kapital sahipleri için rantı yok.
Siyasîler için ise oy getirisi yok.

Öyleyse bu iş (Heath Lowry örneğinde olduğu gibi) meraklı-duyarlı bir yabancı bilim adamına veya belgeleri tahrifte-saptırmada usta bir yerli veya yabancı oryantaliste düşüyor.

Trabzon’a bu yakışmıyor!

Sayfaların bugüne taşıdığı Trabzon’u sayfalardan gün ışığına çıkarmak gerekiyor.
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder