1 Nisan 2014 Salı

ALİ ŞÜKRÜ BEY VE BAŞBAKAN ERDOĞAN...

Yahya Düzenli

Osmanlı Meclis-i Mebusan’ı ve I. Cumhuriyet Meclisinde Trabzon Milletvekili olan şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey’in ismi ve kabri, doğduğu, değerlerini, mânâsını yüklendiği şehirde uzun süre unutturuldu. Mensubu olduğu millet meclisinde yok sayıldı, ismi silindi; Üstad Necip Fazıl’ın tabiriyle o büyük şehid “ademe mahkûm” edildi.  Kabri uzun yıllar Trabzon’un Boztepe’sinde çöplük olarak bırakıldı. Onyıllar sonra bir belediye başkanı Boztepe parkı vesilesiyle ürkek de olsa kabrinin etrafını temizletti. O, Boztepe’deki kabrinden şehrine bakmasına rağmen, ne yazık ki şehri onu görmedi, göremedi. Ama o büyük şehid, kabrinden Allah’ın mağfiretine nail olmuş bir bahtiyar olarak şehrinin ve insanının hazîn haline üzüldü, kahroldu… Hemşehrilerinin onun mücadelesini verdiği davaya sahip çıkamaması onu mahzun etti.

Hz. Peygamber’in “hiç kimse cennete girdikten sonra tekrar dünyaya dönmek istemez. Yalnız şehidler, kavuştukları nimetler sebebiyle dünyaya dönüp tekrar şehid olmayı arzu ederler.” hadisinin muhatabı olmuş bir büyük şahsiyetin, uğruna şehid olduğu dâvâsını ‘idrak ü fehm’ edecek, ona sahip çıkacak, “niçin şehid edildiği”ni anlayacak ve bir gün hesap soracak olanlar çıkabilecek midir?

Ali Şükrü Bey’in şehadetiyle neler elden gitmişti?

Meclisteki konuşmalarıyla Lozan’ı şiddetle eleştiren Ali Şükrü Bey, ulusal işbirlikçilerin ve dünyayı dizayn eden zamanın süper gücü İngilizlerin önünde en büyük engel olduğu için katledildi. Şehadetinden sonra başta İslâm dünyasının siyasî birliğinin simgesi olan Hilafet kaldırıldı. Misak-ı Millî sınırları içinde olan ve Lozan’da feda/heba edilen Batı Trakya, Kerkük-Musul, Adalar, Halep, Batum, Kıbrıs, vs.… Bu gelişmelerden de anlaşılıyor ki, Lozan’da heba edilen vatan topraklarının davacısı Ali Şükrü Bey  önlerinde tek engeldi ve ortadan kaldırılması gerekiyordu.

Yakın tarihimizin karartılan, kirletilen sayfalarını yeniden tarih mahkemesi önünde açacak olanların ilk celselerinden birisinin Ali Şükrü Bey’in katli olduğuna şüphe yoktur.

O’nun şehadetinden bu tarafa 91 yıl geçti. O, 39 yaşında ömrünün en verimli yıllarını davasına adamış bir misyon adamı olarak, müthiş bir tertip sonucu vahşi bir cinayetle şehid edildi.  Düşmanları “bir hilafetçiden kurtulduk” diye sevinirken, Allah’ın sadece şehidlere bahşettiği bir lütufla onun ismi 91 yıl sonra memleketi Trabzon’da tekrar gündeme geliyor. Hem de temelinin tarih ve medeniyet harcıyla yoğrulması uğrunda mücadele verdiği Cumhuriyetin Başbakanı tarafından gündeme getiriliyor.

Biz unutsak, şehri unutsa da şehidlerin şehirlerini sulayan/bereketlendiren mübarek kanları bir yerden filiz veriyor.

Başbakan R.Tayyip Erdoğan 23 Mart 2014 tarihinde geldiği Trabzon’da, büyük bir kalabalığın iştirakiyle yaptığı mitingde Ali Şükrü Bey’i bugünün meselelerine ışık tutucu biçimde hatırlıyor ve şunları söylüyor:

“… bugün Trabzon’da aslında Türkiye’de ne yapılmak istendiğini sizlere açık açık aktarmak istiyorum. Trabzonlu bir kahraman, Trabzonlu bir yiğit, bir şehit üzerinden Türkiye’de oynanan oyunu sizlere anlatmak istiyorum. Gençler bunu bilmeyebilir, istiyorum ki onlar da bunu öğrensinler.

Ali Şükrü Bey Trabzon’un Meclisteki ilk mebusuydu, 23 Nisan 1920’de Meclis açılırken Trabzon’u temsil etmek üzere oradaydı. Ali Şükrü Bey Osmanlı’nın kahraman bir subayı olduğu kadar, ilk Meclisin de en yürekli vekillerinden biriydi, her türlü haksızlığa karşı çıkıyordu, esarete, korkaklığa, geri adım atmaya asla tahammülü yoktu. Meclis kürsüsüne çıkıyor, kalbinde olana neyse onu söylüyor, hakkı haykırıyordu. Ne yaptılar biliyor musunuz? Bu kahraman Trabzonluyu bir gece tam 91 yıl önce 27 Mart gecesi Ankara’da alçakça şehit ettiler.

Kardeşlerim, Ali Şükrü Bey’in katledilmesinin çok önemli bir manası vardı. Katiller Ali Şükrü Bey’e suikast düzenlerken, aslında Meclisteki her vekile korku salıyor, eğer doğru durmazsanız, ayağınızı denk almazsanız sonunuz Ali Şükrü Bey gibi olur diyorlardı. İnanın, 1950 yılına kadar, demokrasiye kadar hemen her vekilin üzerinde Trabzonlu Ali Şükrü Beyin akıbeti bir tehdit olarak sallanmıştı. İşte 1950’de merhum Menderes bu korkuya karşı geldi, merhum Menderes korkmadı, çekinmedi, sinmedi, cesaretle ortaya çıktı, milletin sevgisini kazandı ve tek başına iktidara geldi. Ancak, 27 Mayıs’la birlikte Menderes’i milletinden koparmak istediler, aldılar Yassıada’ya götürdüler, sonra da İmralı’da iki bakanıyla birlikte maalesef idam ettiler, onlar şehit oldular. Orada da bir mesaj var, orada da sonraki tüm milletvekillerine, bakanlara, başbakanlara bir mesaj veriyorlardı, eğer bizim istediklerimizi yapmazsanız, bizim istikametimizde yürümezseniz işte sizin de sonunuz Menderes gibi olur. Siyasete ve bu noktada hükümetlere korku salıyorlardı.

Kardeşlerim, merhum Trabzonlu Ali Şükrü ve merhum Başbakanımız Adnan Menderes’e yapılmak istenen neyse, işte bugün bize de yapılmak istenen aynı…”

Aynı Başbakan, bu konuşmasından dört ay önce (23 Kasım 2013) de bir açılış için geldiği Trabzon’da, gençlerin ilk Meclis zabıtlarını okumasını, incelemelerini istemiş ve "Gençler sizlerden rica ediyorum, gidin Trabzonlu Ali Şükrü Bey’in hayatını okuyun. On yıllar boyunca bu millete dayatılan kelimelerin, kavramların, yaşam tarzlarının ne kadar suni, ne kadar yapay, ne kadar yeni, ne kadar anlamsız olduğunu göreceksiniz….” demişti.

Başbakan’ın ağzından bunları duymak, dinlemek önemli. Ali Şükrü Bey’i şehadete götüren davası 91 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı tarafından gündeme getiriliyor ve bir “tarihî ibret vak’ası” olarak gösteriliyordu.

Başbakan, gençlere “Ali Şükrü Bey’i okuyun!” diyor ama maalesef günümüz nesli, en büyük tarih ve medeniyet katliamlardan birisi olan harf devrimiyle kendi yazısı ve muhtevasından o kadar uzaklaştırıldı, koparıldı ki Ali Şükrü Bey’in meclis zabıtlarındaki konuşmalarını okuyup anlamaları mümkün değil ! 

Başbakan’ın bu mesajı, cumhuriyetin istikametinin hangi ‘eller’ce saptırıldığının, kimlerin ne adına katledildiğinin yeniden gündeme gelmesi için önemli bir fırsattır. İlk defa, hem de birinci ağızdan siyasî kimliğiyle Ali Şükrü Bey’i duymak, sadece Trabzon’a değil, yakın tarihin karanlık sayfalarını aydınlatmak isteyenlere de yol gösteriyor.

Bakalım Trabzon bu mesajı alabilecek mi? Yoksa mesaj Trabzon’un miting meydanında sadece bir “ses dalgası  ya da bir siyasi tüketim malzemesi veya politik bir söylem” olarak mı kalacak?

O’nun şehadetinden 27 yıl sonra Üstad Necip Fazıl’ın “Büyük Doğu”da “İbret, Gayret!” başlıklı yazısındaki şu ihtarını hatırlamanın tam zamanı. Diyor ki Üstad:

“Allah’ın lütuflarına müstağrak şehit ruhları, sizden sizi, sizden kendi kendinizi, öz tarihinizi ve hakikati tanımanızı istiyor!!! Dünyanın en kalpazan ve sahtekâr mâna tuzaklarında mahkûm ve esir yaşamakta ne güne kadar devam edeceğiz???”

O, şehrini davasıyla bütünleştirmiş bir mücadele adamı olarak şehadetine kadar taşıdı ama bakalım Başbakan’ın bu konuşmasının açtığı yolda hemşehrileri ona sahip çıkabilecek mi?

I.Meclis’te Adana Milletvekili olan Damar Arıkoğlu, hatıralarında Ali Şükrü Bey’in şahsiyetine ilişkin şu olayı naklediyor:

“Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, İstanbul Mebusan Meclisine 36 yaşında katıldı. Gayet iyi İngilizce bilen, hitabet yeteneği yüksek olan, sözlerini kürsüden çekinmeden sarf eden bir karakteri olan Ali Şükrü, ömrü boyunca Trabzon’dan milletvekili seçileceğini, daima milletvekili olarak Mecliste bulunacağını da söylüyordu. Taassubu hocalardan geri değildi. Öyle ki, kadının serbestisi şöyle dursun, yüzlerinin açılmasına dahi tahammülü yoktu. Bilmem niçin, Hamdullah Suphi’ye kızmış. Hocaların arasında, kızgınlığını alenen bağıra bağıra göstererek  ’Hamdullah Suphi bizim kadınlarımızdan ne istiyor? Biz kadınlarımızın yüzlerini açtırmayacağız, buna asla müsaade etmeyeceğiz! Kendi taraftarları istedikleri gibi hareket edebilirler fakat bize karışmasına müsaade edemem!’ dedi. Kendisini dinleyen hocalar da hep birlikte fikrini tasvip etmişlerdi. Bu vaziyetin bizzat şahidiyim ve tesadüfi olarak vakıf oldum.

O’nun şahsiyetine ve davasına bağlılığına dair sadece bu nakil bile, şehadetinden sonra hızlanan “Cumhuriyet Devrimleri”nin önünde nasıl bir engel teşkil edeceğini ortaya koymuyor mu?

Ali Şükrü Bey’in şehadetinden 91 yıl sonra da “tarih tekerrür ediyor.” Aynı tartışmalar, aynı saldırılar, saplantılar, tarih düşmanlıkları devam etmiyor mu?

Davasının düşmanları onu anladı ama, dostları olduğunu iddia edenler onu gerçekten anlayabildi mi?

Başbakan’ın Trabzon konuşması Ali Şükrü Bey için bir milâd, bir dönüm noktası olmalıdır.

İlk defa bir Başbakan tarafından Ali Şükrü Bey bayraklaştırıldı! Trabzon Ali Şükrü Bey’in şahsında Başbakan’a minnettar olmalıdır!



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder