7 Nisan 2014 Pazartesi

TRABZON MEB’USU ALİ ŞÜKRÜ BEY’E DAİR ÖNEMLİ BİR BELGE…

Yahya Düzenli
duzenliyahya@gmail.com

Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda ve I. Mecliste Trabzon milletvekili olan Ali Şükrü Bey’in 91. şehadet yıldönümünde kendisine rahmet diliyoruz. Ali Şükrü Bey’in dâvâ ve dert sahibi bir düşünce ve eylem adamı olmasının yanında özellikle siyasî bir şahsiyet olarak gerek Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında gerekse I. Meclis’teki konuşmalarının özellikle Trabzon’dan seçilmiş ve seçilecek “milletin vekilleri”ne yol haritası teşkil etmesini ve şahsiyet ve mücadele ahlâkının “nasıl bir siyasi şahsiyet olunması gerektiği” konusunda diğer siyasetçilere de numune-i emsal olmasını temenni ediyoruz. 
 
Ne yazık ki, davasına adanmış bir misyon adamı olarak, Osmanlı sonrasında sıkıştırıldığımız Anadolu coğrafyası ve daha fazlası için O’nun verdiği büyük mücadele bugün hatırlanmıyor bile. Ne mensubu ve mebusu olduğu Trabzon şehri, ne de üyesi bulunduğu TBMM onu görmüyor, göremiyor. Hesabî değil hasbî bir cesaret ve ferasetle mecliste cereyan eden her olayın üzerine giden, ülkenin gelecekte nerelere sürüklenmek istendiğini gören, yönünün İslâm dünyasından koparılıp batıya çevrilmesine karşı itiraz eden Ali Şükrü Bey bugün de bilinmesi,  hatırlanması, ibret ve örnek alınması gereken bir şahsiyettir. Ancak, hafızası gereksiz ne kadar eşya, olay ve materyal varsa onları hatırlayan şehir ahalisi Ali Şükrü Bey’i bilemiyor ve hatırlayamıyor.

“Neleri hatırladığı”na göre değer taşıyan toplumsal hafıza, “neleri unuttuğu”yla malûl hale geliyor.

Ankara’da şehid edilmesine rağmen, ilâhî bir sevk-i tabiiyle memleketi Trabzon’a getirilip, şehrin zirvesine defnedilen Ali Şükrü Bey, bu haliyle de şehrine mesaj vermektedir. Şehir, hafızasından şehitlerini silerse kendisini de unutur. Şehir, şehitlerini unutursa hafızasını da kaybeder. İlâhi bir ihtar veya lütuf mudur bilinmez (biz öyle kabul edelim) şehir kendi kendisini unutmasın diye o aziz şehidi o şehrin bağrına nakşedilmiştir.

Ali Şükrü Bey’in heykeli dikilsin demiyoruz, şahsiyeti bilinsin ve örnek alınsın istiyoruz!

39 yaşında ömrünün baharında şehadetle buluşan Ali Şükrü Bey feraset, basiret, şecaat ve celâdetiyle temsil ettiği şehrin numune-i imtisal bir milletvekili olarak 27 Mart 1923’te hurhanca bir cinayetle şehid edilip dâr-ı bekâya hicret etmişti.

Fikirleriyle, şahsiyetiyle, muhalif duruşuyla başa çıkamayanlar, onu durduracak tek yolun yok edilmesi olduğunu görmüş ve ‘fail-i meşhur’ bir irade onu vahşice katlettirmişti. Siyasî tarihimizin en korkunç vahşetlerinden olan Ali Şükrü Bey cinayeti, onun şahsında muhalefeti oluşturan II. Gruba verilmiş bir ‘gözdağı’ idi. Bu, “direnirseniz, boyun eğmezseniz sonunuz böyle olur” demekti. Fakat o meclisin, ‘atanmış’ değil de gerçekten ‘milletin vekili’ olduğunu gösteren şahsiyetleri başta Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey ve Lazistan Mebusu Ziya Hurşit olmak üzere “Ali Şükrü Beyin katilleri bulunacak!” diye meclis kürsüsünden haykırıyorlardı. Bilhassa H. Avni Bey o derece celâlleniyor ki “Ali Şükrü’ye kıyan bilekleri keseceğiz. O bilekler isterse sırmalı paşa bilekleri olsun”  diyerek meclisi titretiyordu.

Trabzon milletvekili olarak Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda 12 Ocak 1920 tarihinden itibaren sadece 64 gün, I. Meclis’te ise 23 Nisan 1920’den öldürüldüğü 27 Mart 1923’e kadar 3 yıl gibi kısa bir süre milletvekilliği yapmasına rağmen “ne kadar değil, nasıl yaşadığı” ile anlaşılabilecek bir şahsiyettir Ali Şükrü Bey.

Bu yazımızda Ali Şükrü Bey’in fikirlerinin kaynağı ve dünya görüşüne ilişkin önemli bir belgeyi hatırlatmak istiyorum.

Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda zabıt kâtipliği,  I. Mecliste Evrak ve Tahrirat Müdürlüğü ve daha sonraları milletvekilliği de yapan Trabzonlu hukukçu-gazeteci, Necmettin Sahir (Sılan) Bey, 1921 yılında milletvekillerine yönelik tek sorulu bir anket düzenliyor. Ankette şu soruyu soruyor:

“Kazanılacak olan Millî İstiklal Mücahedemizinfeyizdâr ve semeredâr olması neye bağlıdır?”

Bu sorunun sorulduğu yılı düşündüğümüzde, sorunun ve milletvekillerinin vereceği cevapların ne kadar önemli olduğunu anlıyoruz.

Bu soruya Trabzon milletvekili şehid-i muazzez Ali Şükrü Bey, 27 Ekim 1921 tarihinde kendi el yazısıyla şu cevabı veriyor:

“Cevap:

İstiklâl mücahedemizinfeyizdar olması, halkta hissiyat-ı diniyenin tenmiye ve takviyesine mütevakkıftır. Çünkü feyizdar semereler, ancak ve ancak temiz yüreklerin ve faziletkâr ruhların mesaisinden doğabilir.

Safiyet ve faziletin temeli ise, dinin pek ulvî olan ilhamat-ı kudsiyesidir.

Tarih-i âlemin sahifelerine şöylece bir göz gezdirilecek olursa birçok milletlerin, hissiyat-ı diniyelerineârız olan zaaf ve inhitat yüzünden ya tamamiyle inkıraza veyahut esarete giriftar oldukları görülür.

Hulâsa, cemiyet makinesinin düzgün ve pürüzsüz bir şekilde işlemesini temin eden yegâne ve esas vasıta halkın rabıta-i diniyesidir.

Ankara; 27 Teşrinievvel 1337
Trabzon Mebusu
Ali Şükrü

Bu cevap onun nasıl kavî bir Müslüman ve dava ve mücadele adamı olduğuna, Millî Mücadele sonrasında toplumun bekâsının, erdemli insanların İslâmî hassasiyetine bağlı olduğuna ilişkin, kendi kaleminden çıkmış önemli bir metindir.

Ali Şükrü Beyin, sadece bu cevabı bile hiçbir müphemliğe yer vermeyecek şekilde “dünya görüşü”ne ilişkin açık bir beyanname niteliğindedir.

Gene bu cevaptan da anlaşılıyor ki, cumhuriyet devrimlerinin “birilerine rağmen” gerçekleştirilemeyeceğini veya oldukça zor gerçekleştirileceğini bilenler önlerinde en büyük engel olarak gördükleri Ali Şükrü Bey’i “fail-i meşhur” bir cinayetle şehid ettiler. 

Allah’ın ender kullarına takdiri bazan şehadet olarak tecelli eder. İnanıyoruz ve şahid oluyoruz ki Ali Şükrü Bey de kısa hayatında verdiği olağanüstü mücadelesinin temelindeki (kendi deyimiyle) “rabıta-i dinîyyesi” onu yılmaz bir dava adamı yapıyordu.

Başbakan Erdoğan’ın da gençlere “şahsiyetini örnek alın” tavsiyesinde bulunduğu Ali Şükrü Bey’i, gençlerden önce Trabzon’un milletvekilleri niçin örnek almıyor/alamıyor?  Yoksa Ali Şükrü Bey’in şahsiyet irtifası ile mevcut milletvekilleri arasında ulaşılması imkânsız bir seviye farkı mı var? Acaba? Maalesef öyle görünüyor.

Başbakan’ın 23 Kasım 2013’te Trabzon’da yaptığı konuşmada “Gençler, sizlerden rica ediyorum, gidin Ali Şükrü Bey’in hayatını okuyun!” tavsiyesini gençlerden önce kendi milletvekillerinin sahiplenmesi gerekmez mi? Trabzon milletvekillerinin okumadığı, sahiplenmediği bir muhteşem hayat başka milletvekillerinin dikkatini çeker mi?

Şehir ve şehrin vekilleri ne zaman ki Ali Şükrü Bey’i hatırlayıp, şahsiyeti ve davasına sahip çıkarlarsa, belki o zaman “nereden koparılıp nereye atıldıkları”na dair bir tarih muhasebesine girebilirler.

Üstad Necip Fazıl’ın Sultan Abdulhamid için söylediği “Abdulhamid’i anlamak her şeyi anlamak olacaktır!” sözünü, Ali Şükrü Bey’e uyarlarsak; Ali Şükrü Bey’i anlamak çok şeyi anlamak olacaktır!” Çok şeyi, yâni tarih, insan, toplum, medeniyet, dil, kültür...’e karşı işlenen cinayetleri ve katliâmları.

Yazımızı, o muazzez şehidin kulaklarımızdan çıkmaması gereken bir sözüyle bitirelim: “Mâzî, âyine-i ibrettir. Mâziyi unutan, istikbalde yolunu şaşırır!”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder