Yahya DÜZENLİ, 16 Temmuz 2008
Futbolun Trabzon’da nasıl bir enerji tüketimine neden olduğu üzerinde, bugüne kadar derinliğine ve kapsamlı çalışmalar yapılmış mıdır? Bilemiyorum. Bildiğim: Bu tür çalışmalara rastlamadığım gibi, aksine, futbolun Trabzon’da enerji üretimine neden olduğuna dair bazı çevrelerde herhalde görünmez bir ittifak olduğudur. Bundan önceki yazılarımızın muhtevasına serpiştirilmiş örneklerden böyle bir sonuç çıkarabiliyorum. Hiç kimse şehrin toplumsal eğilim ve extrem hale gelmiş alışkanlıklarını sorgulamıyor. Aksine; sanatçı, yazar, şair, yönetici, politikacı, vs. vs. gibi şehrin “eşraf”ı bu extrem alışkanlıkları kendileri de kuşanıyor ve aynı refleksleri ortaya koyuyor.
Trabzon’da eğimi yüksek kayak pisti haline gelmiş olan futbol ve “futbolun türevleri”nin çekimi karşısında şehrin gerçek silüet ve kimliğini göremeyip, şehri sadece hızla akan sanal görüntü olarak seyrettiğimiz üzerinde acaba hiç düşündük mü?
Oysa futbol bugün Trabzon’da bir toplumsal “gerçek”tir ama toplumsal “genetik” değildir. Bu toplumsal gerçeklik moral aracı olmaktan çıkmış, şehrin genlerini sarsan ve virütik kapasitesi giderek yayılan bir ‘yaratık’ haline gelmiştir. Derdimiz, feryâdımız: Trabzon’da futbolu ‘yoksaymak’ veya ‘görmemek’ değil, futbolun her şeyi peşine takıp şehri bilinmez istikametlere sürüklemesi karşısında tepkisiz kalmamaktır.
Şehir futbolu sürüklemesi gerekirken, futbol şehri sürüklüyorsa o şehir artık “toplam sayı”dan ibaret manâsız bir “kalabalık yığını”dır. Eğer şehir futbolu sürükleyebiliyorsa, futbola kendi kimliğini giydirebiliyorsa o zaman futbolun şehrin manâsına katkısı var demektir. Bugün Trabzon’a bu gözle baktığımızda; bütün bir şehri sürükleyen futbol hummasına yakalanmış yüzbinleri görebiliyoruz. Futbolu “şehrin kimliği” olarak gören “bilge”(!) insanlar Trabzon’da varoldukça, Trabzon futbolu değil, futbol Trabzon’u peşinden sürüklemeye devam edecektir.
Üstad Necip Fazıl’a 1982’de “İspanya’daki Dünya Kupası finallerini, birçok devlet adamı, başbakan, kral ve kraliçelerin izlemesi size neler hatırlatıyor?” diye sorduklarında, verdiği cevap: “Kafası meşinden insanlarla meşin topu birbirinden ayırmak lâzımdır. “
İşte şehrin futbolu sürüklemesiyle, futbolun şehri sürüklemesinin sonuçta nereye varacağının cevabı…
Trabzon’da futbolun bir başka cephesine, sosyo-ekonomik fotoğrafına bakalım… Ne getirip ne götürdüğünü sorduğumuzda göreceğimiz şey, tek cümleyle: Futbol Trabzon’u tüketiyor. Tüketmekle de kalmıyor; genç, dinamik, enerjik insan kaynağının düşünme ve üretme imkânları ile alternatif arayışlarını da körleştiriyor.
Trabzon, tarihinin her döneminde doğu ticaretinin en önemli transit şehridir. Sadece malların değil, kültürlerin de karşılaştığı, mübadele edildiği, birbirlerini etkilediği önemli bir taç şehirdir. Bugün ise Üniversitesi’nden başka önemli bir kurumu ve sosyo-kültürel ve sosyo-ekonomik bir üretkenliği kalmamıştır. Sanayi şehri, sanayi vadisi değildir. Hizmetler sektörü yoktur. Bu alanlarda öncü ve çekici bir konumu da yoktur. Ciddi katma değer üretme kapasitesi bulunmamaktadır. Öne çıkarılan tek aktivitesi Trabzonspor’dur.
Trabzon bu anlamda sıkıntılı bir şehirdir. Futbol Trabzon’un potansiyelini meşgul ediyor, israf ediyor. Bununla da kalmayıp, Trabzonspor’a “yardım kampanyaları” da işin traji-komik bir tarafı. Trabzonspor bir “hayır kurumu”mudur ki “yardım kampanyaları” açılıyor? Bu kampanyaların geri dönüşü nasıl bir “hayr”a tekabül ediyor? Trabzon gibi sanayi ve ticaretiyle öne çıkamamış bir şehir için futbola ayrılan kaynak oldukça fazladır. Trabzon; İstanbul, Ankara, İzmir vs. gibi metropol şehri olsa, futbol etrafında dönen sosyo-ekonomik hacim ve harcamayı kaldırabilir, taşıyabilir. Ancak, metropol şehirlere nisbetle Trabzon’da futbola harcanan bütçe, enerji, potansiyel ve insan kaynağı oldukça fazla. Futbolun çektiği ekonomik kaynak, şehrin boyutunu aşıyor ve dengesini bozuyor. Bu da gösteriyor ki; Trabzon aslında varlığının, kaynaklarının, potansiyelinin de farkında değildir. Potansiyelinin çok üstünde harcama yapıyor, kendisini yoruyor.
Futbol nöbeti altında şu önemli gerçeği göremiyoruz: Trabzon’da futbol sektörüne akan para şehri tarihsel konumunu ve iddialarını güncelleyecek bir medeniyet şehri olma yolunda yatırıma dönüşmüyor. Futbola akan maddi değerler, şehre yatırım olarak dönmüyor. “Yatırım”dan kasdımızın: şehri betonlarla kuşatma, plazalar ve üst geçit-alt geçit gibi garabetler olmadığını da belirtelim. Trabzonspor’un bütçesi şehre ne olarak dönüyor? Futbol enstrumanları olarak… O da bütünüyle değil…
Bakanları, politikacıları, yerel yöneticileri, bürokratları, akademisyenleri, sivil toplum örgütleri, vs. leriyle bütün bir Trabzon niçin futbola kilitleniyor, futbolla yatıp-kalkıyor da alternatif kaltür, sanayi, üretim, ticaret, iletişim, vs. vs. gibi Trabzon’a katma değer kazandıracak alanlara kilitlenmiyor? Bu alanlarda sanal söylev ve nutukların uçuştuğu “…malı, …meli, …labilir, …lebilir, ..cak, …cek‘ şeklinde geniş zamanlı ‘balon’lara tahammülü yoktur.
Trabzon’da oranla bile ifade edilemeyecek “azınlık bir kesim”in profesyonel olarak ‘tuttuğu’, ‘konuşlandığı’, organize ettiği “futbol takımı ve sektörü”nü maalesef yüzbinlerce Trabzon’lu amaçsız bir şekilde, sadece “seyrediyor”. Bu “seyir”den bütün bir Trabzon’un kazancı nedir?
Futbol, zannedildiğinin aksine Trabzon’da kitleleri harekete geçiren bir eğilim ve araç değil, kitleleri seyrettiren, birikmiş enerjilerini “yeşil çim”e veren bir tüketim metaıdır. Meşhur deyimle. Trabzonda “futbol sadece futbol değildir!”.
Trabzon’da futbol, her yerde olduğundan daha fazla “seyrederek” zihinlerin meşgul olduğu bir “eylem”dir. Kimse de bu “seyir”i sorgulamamaktadır.
Yeri gelmişken “seyir”le “unutma” arasında nasıl doğrudan bir ilginin olduğuna da vurgu yapalım.. Birbiriyle hiç ilgisi olmayan bu iki kelime arasında nasıl bir bağlantı olabilir? diye düşünebilirsiniz. “Seyir”in son tahlilde nasıl bir “unutturma” aracı olduğu ve neleri “unutturduğu”na işaret etmek istiyorum.
Trabzon ve Futbol’dan yola çıkarak “düşünce koridoru”ndan bir anekdot’u hatırlayalım ve Trabzon’da futbolun nasıl bir “unutma aracı” olduğu üzerinde düşünelim. E.Renan “bir ulusun oluşumunda en temel amilin unutma” olduğuna dikkat çekiyor. Tıpkı bu ‘ulus oluşumundaki unutma’ gibi; Trabzon’un da kendini “idrak edememesi”, şahsiyet kazanamaması için “tarihî hafızasını unutma”, “kendini hatırlayamama”, hafızasını silip bu boşluğu futbol ve türevleriyle doldurma da yeni bir “şehir ve toplum inşa”sı için mi ‘taammüden’ tasarlanmış bir unutma projesi olmasın? Çünkü unutma sayesindedir ki birçok şey tolere edilebilir.
Trabzon’da futbol; toprağı ve mekânı “medeniyet şehri” yapan değerleri şehrin bütününe “unutturma” aracı olmasın ? “Trabzon…Trabzon…Trabzon…” tezahüratlarına rağmen futbolun Trabzon’da bugünkü fonksiyonu budur.Yani “şehri unutturma”dır.
Komploculuk yapmıyoruz. Şehrin kilitlendiği ve şehri kilitleyen futbola bir de bu ‘arka plân’dan bakmayı öneriyoruz.
Yeni bir toplum ve şehir inşa etmenin temeli, unutulacak ve benimsenecek “ortak değer”ler olduğu düşünüldüğünde, Trabzon’un bütününü işgal ve istilâ eden futbolu “yapay bir şehir” inşa etme nin “ortak değer”i haline getiren kimlerdir?
“Trabzon’lu olan”ların, Trabzon’la dertlenenlerin kendilerine sorması gereken temel soru bence budur.
Futbol bugün şehri sardığı biçimiyle “Trabzon’lu olma” bilinci oluşturmuyor, aksine Trabzon’lu olma bilincini törpülüyor, köreltiyor. Trabzon “Trabzon” olacaksa öncelikle futbolu ‘ait olduğu yer’e koyması gerekecektir. Futbolun şehirde ait olması gereken yer, bugün bulunduğu yer değildir.
Şehrin kalbi ve beyni tarihten ve kültürden beslenmek yerine “kas”lardan beslenir hale geldiğinde yâni şehir mekanik ve metalikleştiğinde iş işten geçmiş demektir. Bunun adı şehir trajedisidir. Trabzon hızla bu trajediye doğru sürüklenmektedir.
Unutmayın! Şehir “şahitlik” ediyor. Onun için de “Ya Rab, eski şehre yeni adet olmasın.” diyen divan şairi İzzetî’ye kulak vererek nelere “şahit” olmamız gerektiği üzerine kafa yormayalım mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder