22 Haziran 2009 Pazartesi

OMUZUMDA HEMENÇE

OMUZUMDA HEMENÇE

YAHYA DÜZENLİ, 25 şUBAT 2009

Eski bir Trabzon türküsünün iki mısraını hatırlıyorum: “Trabzon’un ismini Acap kim idi yazan?”. Bu türkü ne için yazıldı, araştırmış değilim. Ancak Trabzon’un isminin yazılmasına vurgu yapan bu türkünün halâ Trabzon’un derinliklerinde tekrarlandığına şahit oluyoruz. “Trabzon’un isminin yazılması”, Trabzon’un kılcal damarlarına kadar inilmesi ve bugüne, yarına aktarılması anlamına geliyor. Öncekiler yazacak ki bugünküler okuyacak, yarına taşıyacak.

Trabzon’un en ücra orman köyündeki tek haneli yerleşime kadar her karesinin müthiş bir kültür zenginliğini barındırmasının sırrı nedir acaba? Binlerce yıllık kadîm bir tarihle izah edilemeyecek bir zenginlik var ortada. Çünkü uzun bir tarihsel çizgi her zaman zengin kültür ürünleri ortaya çıkarmıyor. Ancak Trabzon müstesna. Derin vadilerin taşıdığı derin kültür zenginlikleri. Maalesef bu kültür zenginlikleri, bugünkü öğretim kurumlarımızın, Üniversitelerimizin, yayınevlerimizin, bilim-kültür-folklor adamlarımızın, ilgisizlikleri yüzünden kaybolup gidiyor. Hoş, bu konuda çabalayanlar da yok değil, onları atlamamak lazım.

Wisconsin Üniversitesi E. Öğretim üyesi, ünlü tarihçi Prof. Kemal Karpat “Dağı Delen Irmak” kitabında şunları söyler: “… Ben aile tarihimi, ailemizin en yaşlısı Hatice Halamdan öğrendim. Biz onun anlattıklarını masal gibi dinler ve hafızamıza not düşerdik ama bunların tarihi değeri olduğunu anlamazdık. Ancak çok sonra, anlattıklarının gerçek tarih olduğunu anladım… Biz okumuşlar, tarihi çok biçimlendirilmiş şekilde anlarız. Amaçlı olarak bize sunulan tarihi okuruz. Ama halk, tarihi yaşandığı gibi anlar ve anlatır… Biz Türklerin üç çeşit tarihi vardır: Bir resmi tarih; iki, Avrupalıların yazdığı tarih ki, bu ikisi de şüphelidir. Bir de halkın zihninde kalmış tarih vardır. Nesilden nesile geçen gerçek tarih odur…” Kemal Karpat’ın bu önemli tesbitlerinin Karadeniz yansımasına Trabzon/Çaykara/Hopşera köyünden Ali Kemal Saran imzasıyla “Omuzumda Hemençe” de rastlıyoruz.

Giderek kaybolan hâtırat geleneğimize birdenbire Trabzon’un derinliklerinden önemli, üslubu zarif, derin, kuşatıcı bir ses geldi. Bu ses; Trabzon’da artık unutulmuş, kaybolmuş birçok kültürel motifi, destansı yerel şahsiyetleri, bir dönemin sosyal ve ekonomik hayatını mükemmel bir biçimde anlatıyor, bugüne aktarıyor.

Trabzon’la ilgili son yılların oldukça güzel, derin, ilginç, bir o kadar da sizi içine çekip götüren kitaplardan birisi var önümde: “Omuzumda Hemençe.”. Alt başlığı: “Cumhuriyet Devrinde Bir Medrese Talebesinin Hatıraları”. Trabzon’un özellikle Of-Çaykara yerel kültürünü bir halı gibi dokuyarak önümüze seren bu güzel Hâtırat Çaykara’nın Hopşera (Akdoğan) köyü doğumlu, ülkemizin birçok yerinde Müftülük yapmış Ali Kemal Saran hocamıza ait. Ankara’da Kurtuba yayınlarının da yayıncılığa böylesine bir yerel kültür-hatırat çalışmasıyla adım atması da oldukça anlamlı. Kurtuba adının tarihsel çağrışımına Of-Çaykara’dan başlamanın herhalde özel bir anlamı olsa gerek. Ankara/Kızılay’daki Kurtuba kitap-kahve mekânına ilk adım atanların birden karşılarında gördükleri “Omuzumda Hemençe”ye garip garip baktıklarına da şahit oldum. Tabii kimileri “hemençe” ile “kemençe”yi karıştırtırıyorlar. Acaba kitabın adı yanlış mı? diye. Şüphesiz hayır. Trabzon’lular, özellikle de Of-Çaykara’lılar bilir “Hemençe”nin ne olduğunu. “Hemençe: Renkli yün ipliklerden dokunan ve alt tarafında püsküller bulunan torba, sırt çantası.”

Ali Kemal Saran Hocamız da 75 yıllık hayatını Hemençesine doldurmuş. Hem de ne dolduruş. Sadece hatırat okumuyorsunuz. Hemençe’yi yâni kitabın sayfalarını karıştıranlar yerel tarih, kültür, folklor, dil, gelenek, coğrafya, islâmi eğitim tarihi, Of-Çaykara coğrafyasında bugünkü nesillerin adını bile bilmediği Of’un şahsiyet heykeli âlimlerini, vs. vs. karşılarında canlı bir şekilde görüyorlar.

Trabzon yerel kültürünün arka plânı yâni kilerinde canlılığını koruyan malzemeleri mükemmel bir üslup ve akışkanlıkla önümüze koyuyor Ali Kemal Saran Hocamız. Bize de sadece okumak kalıyor.

İçi boş, muhtevasız yerel kültür kitaplarının pazarlamacılar eliyle abartı kokan yüzeyselliklerini bu kitabı okuyunca mukayese edebiliyorsunuz, anlıyorsunuz. Hiçbir korku ve paranoyaya kapı aralamayan bir tabilikle Ali Kemal Hoca yerel dilden, bugün artık unutulmuş ve hangi kadîm kültüre ait olduğu tesbit edilemeyecek yerel kültür ögelerini yaşamış birisi olarak bize anlatıyor.

Kitabın girişindeki içindekiler bölümü muhtevasını ortaya koyuyor: “Dünyaya Gelişim, Ailem ve Akrabalarım. Annem ve Babamla Çocukluğum. Çocukluğumda Köyümüzde Ekonomik ve Sosyo-Kültürel Yapı. Köyümüzde Anlatılan Efsane ve Hikayeler. Köyümüzde Adet ve Gelenekler, İnanışlar ve Deyimler. Köyümüz ve Çevresinin Meczupları. Köyümüz ve Çevresinde Dini ve İlmi Hayat ve Belli Başlı Din Alimleri. Sıbyan Mektebi ve Hafızlık Öncesi Eğitim. Hafızlığım ve İlkokul Tahsilim. Ramazanlıklarım ve Maceralı Kısa Seyahatlerim. Arapça Eğitimim ve Arapça Hocalarım. Evliliğim ve Askerliğim. Resmi Görevlerim. Emekliliğim ve Serbest Hizmetlerim. Son Söz. “

Hatıratı okurken aynı zamanda Of-Çaykara’nın İlim-Medrese hayatını, Kültür-Folklor geleneklerini de en ince ayrıntılarına kadar okuyorsunuz. 433 sayfalık kitaba bu kadar yoğun hayatın aktarılması da ayrı bir marifet.

Temennimiz kitabın ilgililerine-meraklılarına ulaşması… Biz, hem Ali Kemal Hocamızı hem de Kurtuba yayıncılığı tebrik ederken, kitaptan tek parti dönemi uygulamalarına ilişkin önemli bir anekdotu aktararak yazımızı tamamlayalım:

“…Halk Partisi‘nin son dönemleri olduğundan, her ne kadar Kur’an okutma yasağı biraz gevşese de ortamda yine jandarma korkusu hakimdi. Bunun için hocamız caminin önüne dâima içimizden bir nöbetçi diker ve Çaykara yolundan jandarmaların gelmekte olduğu haberi geldiğinde, hemen Kur’anlarımızı caminin tavan arasındaki boşluğa gizler ve cami etrafında oynamaya koyulurduk. Her ciddi olaydan bile, bir oyun çıkarmakta mahir olan talebeler, bu nöbet görevini hiç savsaklamazlar, şakaya alıp, sahte alarm vermezlerdi.

Hatta, o sıralarda, Holayisa (Baltacılı) köyünde, Bayramlı mahallesinin, Hınıs Hoca lakaplı geçici sıbyan hocası, aynı zamanda boş zamanlarında kaval çalan bir kişiymiş. Jandarmaların geldiğini nöbetçi öğrenciler haber verince, korkudan Kur’an’ları gizli özel bölmelere gizleyerek, dışarıya çıkmaya fırsat bulamadan taktik olarak hemen kaval çalmaya başlamış. Bunu gören talebeler de cami içinde kaval sesine ayak uydurarak hoplayıp zıplamaya, horon oynamaya başlamışlar. Hışımla içeriye girerek, bunu gören jandarmalar da: “Bu ne hal; camide hiç kaval çalınır mı !? “ diyerek hocayı dipçikle iyi bir dövmüşler. Hoca dayaktan sora kendine gelince: “ Bu ne iştir, Kuran okutursun suç; kaval çalarsın suç” demiş ve bu da halk arasında acı bir ironi olarak anlatılırmış…”

Yerel kültür-hatırat geleneğimize örnek teşkil etmesini dilediğim Omzumda Hemençe’yi bize kazandıran Ali Kemal Saran Hocamıza, Kurtuba’ya, özellikle de kadîm dostum Doç.Dr. Ulvi Saran’a bu konuda asabiyet derecesindeki titizliğinden dolayı tekrar teşekkürler.

Trabzon’un derinliklerinde daha nice içi dolu “hemençe”ler var bekleyen…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder