Yahya DÜZENLİ, 10 Haziran 2009
Sodom ve Gomore’den veya Pompei’den bahsedecek değiliz. Bu kentler ‘doğrudan lanet’in yaşandığı, insanın insan olmaktan çıkıp ‘hayvandan aşağı’ düzeye saplandığı ve bunun karşılığını ‘musibet’le gördüğü tarihi kentler…‘Yaşanmaması gereken’in yaşandığı, yaşanması gerekenin ‘terkedildiği’, hatta lanetlendiği şehirler.. Bugün bile gezenleri-görenleri hayrete düşürüyor…
Medeniyet şehirleri; bütün nazarları onların üzerlerine doğru çeken bir cazibeye davet ediyor. Şehir, insan ve eşyaların birada bulunduğu, yığıldığı, istif edildiği yer ve mekân değildir. Onu “şehir” yapan insana ‘yaşanmaya değer hayat’ı idrak ettirme kalitesi, kapasitesidir. Böyle olduğu içindir ki, medeniyetle şehir aynîleşmiştir. Medeniyetin şehre döküldüğü, şehrin medeniyete dönüştüğü bir mekân, şehir-medeniyet örtüşmesiyle ‘yaşanmaya değer’ olan ‘yer’dir. Yaşanmaya ‘değer’ olan yerde yaşamanın ölçüsü, gayesi; ‘değer’lerle yaşamadır. Bu ‘değer’dir ki o yeri önemli, anlamlı, çekici hale getiriyor.
Kelimelerin kavram olarak nerede, ne zaman ortaya çıktığını hatırlamıyorum ancak yıllar önce ilk duyduğumda ilgimi çeken bir kavram vardı. Türkçesi Kaynakların Laneti. İngilizcesi: “Resource curse”. Bu kavramın yaygınlaşacağını, hatta birçok ülkenin, şehrin, yerin bu kavramla izah edileceğini düşünmüştüm. Nitekim kavram artık dünya ekonomi literatüründe yerini almaya başladı. Doğal kaynaklara-zenginliklere sahip olan ancak bu kaynakları koruyamayan, bunları kontrol edemeyen ‘yer’ ve ‘yerli’leri ifade için kullanılıyor.
Eşyanın kendisinde-tabiatında kutsallık yok. O’nu kutsal kılan, ya ilâhi mesaj veya insanların ona yükledikleri anlam. Lânet de öyle. ‘Kaynakların laneti’ sahip olunan ‘değer’le, bu ‘değer’e sahip olmayla ilişkili.
Eğer bir yerde dünyanın ‘iştah’ını kabartan, ilgisini çeken ‘doğal kaynak’ varsa, o kaynaklar oraya her zaman ‘rahmet’ getirmiyor, refah, zenginlik taşımıyor. Çok defa oraya ‘lanet’ yağdırabiliyor. “Kaynakların laneti” böyle bir şey. Kaynaklar, neredeyse o yerin ‘lanetli’ olduğunu ‘beddualı’ olduğunu tescilliyor. Adeta “burası lanetlenmeye müstahak bir yerdir” diye kendisini ilân ediyor. Yüzyılımızın başında petrol böyle bir ‘lanetli’ idi, halen de öyle. Sıra şimdi diğer enerji kaynaklarına geliyor. ‘Su’ya sahip olan ülkeler de böylesine lânetlere hazır olmalılar. Veya lanetleri üzerlerine çekmemek için ne gerekiyorsa onu yapmak zorundalar.
Bu kavramı en çok kullanıldığı ekonomik alandan koparıp, tüm alanlara genelleme yapabileceğimiz gibi, “şehir ve medeniyet” bağlamında kullanmayı denersek, karşımıza önemli veriler çıkacaktır diye düşünüyorum.
Bu anlamda “kaynak”lardan kastımız doğal yeraltı kaynakları değil. Sahip olduğu tarihsel malzeme, coğrafya, kültür, sanat, dil, edebiyat, vs. ve en önemlisi de insan kaynağı… Üzerinde yaşayanlar farkında olmasa da ‘birileri’ şehrin bu anlamdaki kaynaklarının farkında. Farkında oldukları için şehrin ‘kaynak’ları onları kendisine çekiyor. Bu çekime dayanabilmek oldukça zor.
Büyük medeniyet şehirlerine baktığımızda bu manâda bir “lânet”i işgal, istilâ, yağma, vs. şeklinde tarih boyunca üzerlerine çektiğini görüyoruz. Kudüs, Bağdat, Şam, Kurtuba, İstanbul, vs.vs. Tarihî süreçte çeşitli uygarlıklara ev sahipliği yapan şehrimiz Trabzon’u da bu eksende değerlendirmek yanlış olmaz sanıyorum. Kasdımız; gizemli bir ‘lanetli şehir’ koridorunda gezinmek değil. Sadece üzerinde medeniyetler sergilenmiş şehirlerin nasıl bir enerji merkezi olduğuna vurgu yapmak istiyoruz. Bu şehirlerin ‘enerji-çekim merkezi’ olmaları onların ‘idrak ve inşa’ kapasitelerinden, birikimlerinden geliyor.
Sürekli vurgu yaptığımız “şehrimizin farkında olma” durumunu keskin bir şekilde izah eden bu kavramla şehrimize baktığımızda çok şeylerin farkına varacağız.
Şehrimiz ve şehirlilerimiz ‘enerjisinin farkında’ ise bu enerjinin aynı zamanda onlara müthiş bir sorumluluk yüklediğinin de farkında olmalılar.
Hem enerjisinin-kaynaklarının hem de bunların üzerine gelenlerin farkında olan şehirler ‘kaynakların laneti’ni kaynakların ‘rahmeti’ne dönüştürebilecek şehirlerdir.
Şehrimiz Trabzon ‘a bir de “Resource curse:Kaynakların laneti” kavramından baktığımızda çok şeyleri, fark edemediğimiz şeyleri, suyun “öte yaka”sının bizden çok daha iyi fark ettiğini göreceğiz.
Divan şairinin “visalün şehri” dediği şehirlerden azîm bir şehir olan şehrimize iyi ‘bakalım’ ! Bakalım ki görebilelim ! Görelim ki orada yaşayabilelim !
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder