22 Haziran 2009 Pazartesi

COĞRAFYANIN YALAN SÖYLEMEDİĞİ ŞEHİR: TRABZON !

Yahya DÜZENLİ, 3 Haziran 2009

Bazı coğrafyalara baktığımızda “tarihi yazan coğrafyadır” sözünün yabana atılır bir söz olmadığını, bütünüyle olmasa da, insanın karakterinde ve toplum hayatında coğrafyanın ne kadar belirleyici-etkili olduğunu görebiliyoruz. Çünkü coğrafyanın insan karakterine tesir eden yönü, onu ‘dönüştürücü’ etkisi önemli bir gerçekliktir. Bunu en çok da doğu Karadeniz coğrafyasında görüyoruz. Coğrafyanın ilk bakıştaki etkileyiciliği, sadece coğrafyaya bakanları değil, o coğrafyada yaşayanları da bütünüyle şekillendiriyor. Bu söylediklerimizin materyalist-marksist anlayışın ‘insanı biçimleyen çevre şartlarıdır” şeklindeki temel dogma-saplantıyla ilgisi yoktur. Çünkü biz insanın coğrafya ile olan ilişkisinin bir ‘boyun eğme-eğdirme’ ilişkisi olmadığını, insanın yeryüzündeki ‘en seçkin varlık’ olarak coğrafyayla barışık, coğrafyayı ‘kendine göre” düzenleyen bir ilişki içerisinde olduğu gerçeğinden yola çıkarak bu gözlem ve tesbitlerimizi yapıyoruz.

Şüphesiz “coğrafya”dan özel kasdımız doğu Karadeniz coğrafyasıdır. Bu coğrafya bugünlerde ihtişamını yeşil bir şalla örterek mevsim davetine hazırlanmaktadır. İnsanla coğrafyanın böylesine birbiriyle kucaklaştığı nâdir yeryüzü mekânlarındandır Trabzon..

Ksenephon’un M.Ö. dörtyüzlerde ‘Onbinlerin Dönüşü’nü anlattığı Anabasis’te de, yaklaşık ikibin yıl sonra gerçekleşen Fatih’in Trabzon’u fethinde de Trabzon’a yaklaşırken coğrafyanın “meşakkat”ini anlatan kroniklerdeki ifadeler, bugün bile bizi hayrete düşürmüyor. Çünkü aynı coğrafya varlığını bütün haşmet ve azametiyle sürdürüyor.

Trabzon coğrafyası, derin vadilerle birbirinden ayrılan dağlarıyla bir “şahsiyet” sembolü ve ifadesidir de. Bu konuda Üstad Necip Fazıl adeta dağları canlı bir şahsiyet olarak konuşturuyor:

“…birdenbire şahlanan dağlar. Bu dağ silsilesi tabiatın sanki kolunu sıktığı ve en müthiş adele kıvrımlarını teşhir ettiği zaman ve mekanı çerçeveliyor…. bu dağlar Anadolu ve Anadolulu ruhunu billurlaştıran dağ bediinin en güzel örneği…. Bu….haşmet abidesinde derin bir yalnızlık, kimsesizlik aşinasızlık, sessizlik, minnetsizlik; hasret, gurbet, huşunet ve kendi kendisine kifayet, öyle canlı hatlarla tutuyor ki…” Üstad, daha da ileri giderek “ilâhi azameti şekillendiren dağlar…” ifadesini kullanıyor.

Bu ifadelere en uygun fotoğrafı Trabzon coğrafyasında görüyoruz.

Günümüzden beş asır kadar geriye doğru gittiğimizde… Trabzon’un 1461’de fethinden sonra düzenlenen 1486, 1515, 1553, vs. tarihli Tahrir Defterleri’ne baktığımızda ‘coğrafyanın insan fizyonomisi ve karakteri’ne olan doğrudan etkisini fark edebiliyoruz. Fetihten hemen sonra Trabzon’un merkezi ve çeşitli kazalarına iskân ettirilen topluluklar dikkatimizi çekiyor. Gönüllü iskânların yanında ‘sürgün’ olarak yeni fethedilen bölgeye yerleştirilenlerin geldikleri coğrafya ve etnik topluluklar ilginçtir.

Trabzon’a Osmanlı mülkünün özellikle Anadolu’nun çeşitli yerlerinden Müslüman-Türk topluluklar iskân ettirilirken, Balkanlar’dan da aileler-topluluklar iskân ettirilmiştir. Örneğin; sözkonusu defterlerin “Of Kazası” bölümlerinde Trabzon’a yerleştirilen Timar Sahipleriyle ilgili; “Abdullah veled-i Davut Kosova”, “Timar-ı Şehsuvar veled-i Süleyman, an Sürgünan-ı Mora”, “Mehmed veled-i İbrahim, Rumeli’nden sürülen Arnavutlardandır”, “Murad veled-i İbrahim, Bosna”, vs. ifadeler, imparatorluk ruhu ve geleneğinin Trabzon’daki yansımaları olarak karşımıza çıkıyor.

Bu örnekleri “coğrafyanın etkisi” ekseninde değerlendirdiğimizde, aradan beşyüz yılı aşan bir zaman geçmesine rağmen Trabzon coğrafyası gerek fizyonomi, gerekse de karakter olarak bu toplulukları “kendi rengine” büründürmüştür. Yâni “Trabzon’luluk” bir karakter olarak kendi coğrafyasına girenleri kuşatıyor, dönüştürüyor, “şehir ruhu”nu üzerine bir çarşaf gibi üzerine seriyor.

Bazı coğrafyalara bakmak sadece ‘bakma’kla, o coğrafyalarda gezinmek sadece ‘gezmek’le sınırlı değildir. Olmamalıdır. Kim için? Coğrafyanın farkında olanlar için. Farkında değilseniz; coğrafyanın sizinle, sizin de coğrafyayla sadece ‘üzerinde yürüyen’ mekanik bir ilişkiniz vardır.

Bir ilginçlik te şudur: Trabzon’a fetihten sonra iskân ettirilen ailelerin geldikleri coğrafyalarla Trabzon coğrafyasının müthiş benzerlikleridir. Özellikle de Bosna’ya kadar olan bant üzerindeki Balkan coğrafyası… Oralardaki yalçın coğrafya, iklim, bitki örtüsü birbirini aratmamaktadır. Daha da ayrıntıya inildiğinde belki de o coğrafyalardaki insan karakterlerinden yola çıkılarak, o karakterin varlığını sürdürebileceği coğrafya olarak Trabzon uygun görülmüştür de diyebilmek mümkündür.

Kadîm Trabzon Tarihi gibi kadîm Trabzon coğrafyası da aynı cazibeyi, aynı etkiyi uzun zamanlar boyunca sürdürmüş ve bugünlere taşımıştır.

Ahmet Hamdi Tanpınar, Mayıs 1960’ta Madrit’ten yazdığı bir mektupta “Coğrafyanın yalan söylediği bir devirdeyiz.” Diyor. Bu önemli cümleyi Trabzon’a uyarladığımızda, “coğrafyanın yalan söylemediği, her mevsim kendisini bir başka türlü hakikatiyle sunan” bir coğrafyadır Trabzon coğrafyası. İnsana doğrudan muhataptır.

Coğrafya yalan söyler mi? Muhatabını aldatır mı? Veya muhatabı ona aldanır mı? Evet ! Bunlar ihtişam iddiası olmayan mekanlardır. Muhatabını aldatmayan coğrafyalar ise, “ihtişamını sürdüren” coğrafyalardır. Bu ihtişamı sadece coğrafyada bırakmamalı !

Trabzon insanı meşakkatine rağmen önemli bir coğrafyaya sahiptir. Yoksa (bugün bile yeniden kıpırdanmaya başlayan) jeo-stratejik konumuyla kadîm tarihinde gözlerin dikildiği şehir olabilir miydi?

Ne kadar uğraşılsa da kendisini “tahrip ettirmeyen”, her dem yenilenen bir coğrafya Trabzon’da sadece “seyredilecek” değerde, nitelikte olmamalı ! Şehri sadece seyredenler şehrini bütünüyle kaybedenlerdir !

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder