22 Haziran 2009 Pazartesi

"MÜDÎR FİKİR" VE BİR "ŞEHR-İ MÜZEYYEN"DE VALİ OLMAK...

Yahya DÜZENLİ, 11 Haziran 2008

Trabzon; kendisine uğrayan tüm seyyah/gezginlerde derin hayranlık bırakmış ve bırakmayı da sürdüren bir medeniyet ve imparatorluk şehri olduğunu (yılların bilinçli ve bilinçsiz tahribatlarına rağmen) her haliyle hissettirmeye devam ediyor. Bu devamlılık; sadece coğrafyasıyla değil, coğrafyasını “bir dünya görüşüne bağlı” olarak imar, inşa ve tezyin eden “müdir fikir” sahibi yöneticilerin iradî kararlarının sonucudur.

Bu seyyahların en önemlilerinden, büyük hikmet adamı Evliyâ Çelebi 17. yüzyılda geldiği ve hayranlığını Seyahatname’sinde “Evsâf-ı şehr-i azîm ve kal’a-i ma’mur-ı kadîm” başlığı altında anlattığı Trabzon’dan bahsederken öyle ifadeler kullanıyor ki bugünkü Trabzon’a baktığımızda “Evliya Çelebi acaba rüyasında gördüğü bir hayâli şehirden mi bahsediyor?” demekten kendinizi alamıyor ve bu şehri arıyorsunuz.

İşte Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi’nde Trabzon’la ilgili bazı cümleleri:

“Bu şehr bağ-ı iremden nişan verir bir şehr-i müzeyyendir. “
“Âb u hevasının letafetinden hazz edüb bu şehrin ismine Tarabefzûn dediler.”
“Kim yiğitliğiyle namdar ve yarar tüvana feta bahadırları vardır.”
“Âl-i Osman’dan dörd padişaha bu Tarabefzûn tahtgâh olmuş. Camî’î düvelde taht-ı kadîm Tarabefzûn’dur.”

Aradan 380 sene gibi, toplumsal tarih bakımından çok uzun olmayan süre geçmesine rağmen bugünün Trabzon’una nazar ettiğimizde şehrin “bir şehr-i müzeyyen” olduğunu söyleyebiliyor muyuz? Söyleyemiyorsak bunun sebebi ve sorumluları kimlerdir? Bu soruya tek ve net bir cevap vermek mümkün değil. Ancak, başta ve büyük ölçüde şehrin “inşa ve tezyininden” sorumlu olan yöneticiler sorumludurlar.

Şehir, yaşayanlarıyla bir bütündür. Bu bütünün âhengini sağlayan, onu yaşanmaya değer kılan ve ona geleceğe taşıma kaygısı kazandıran (Üstad Necip Fazıl’ın deyimiyle) “müdîr fikir”dir. Üstad’daki ifadesi: “Herşeyden evvel müdir fikrin, bir müdir dâva ve gayenin mihveri etrafında kurulmak istenmiş… Olmayınca da, biz o müdir fikre karşı kendimizi suçlu göreceğimize, o müdir fikri kendimize karşı suçlu sanmaktan başka bir şey yapamadık…” Yani yönetici iradenin sahip olması gereken “hâkim fikir”. Böyle bir kapsayıcı-yönetici fikirden yoksun olan şehir ve toplumun (tarihte ne kadar ihtişamı olursa olsun) yaşanılır-yaşanmaya değer bir şehir olması düşünülemez.

“Müdir fikir, müdir dava ve gaye mihveri..” Yönetici, hakim ve kapsayıcı fikir, dava ve gaye ekseni… Bugünkü şehirlerimizi çoktan terk etmiş ölçüler…

Şehrin “müdîr fikir” etrafında toplanabilmesi ve yapılanabilmesinin temel şartı; bir dünya görüşü ve bu dünya görüşünün mahalli-yerel şartlara uyarlanabilmesi, sonra da yerel yöneticiler eliyle kalıba dökülebilmesidir. Bu tesbitimizi bugüne taşırsak; bu manâda kuşatıcı medeniyet adaklı bir dünya görüşüne sahip, bu dünya görüşünü şehrin yerel şartlarına maledebilecek idrakte, estetikte yerel yöneticilere rastalayabiliyor muyuz? Daha dar anlamda söyleyelim: Bugün her biri bir büyük bütünün parçası güzellikte şehirlerimizde dünya görüşüne sahip, şehriyle hemşehr ve hemderd Valîlere rastlayabiliyor muyuz?

Yazdıklarımızı her türlü süflî teşhis ve nesnel hedefin ötesinde tutarak ifade edelim ki: sadece Trabzon’un sahip olması gereken ve aynı zamanda Trabzon’da sahip olunması gereken “yönetici ruhu”na işaret etmektir muradımız.

Daha önceki bir yazımızda Üstad Necip fazıl’ın 1939 ve 1952 yıllarında yazdığı “Belediye Reisi” başlıklı yazısından yola çıkarak nasıl bir Belediye Başkanına sahip olunması gerektiğini ifade etmiş ve Üstad’ın “Bana, gözü olmayan şoför mü, bediî idraki bulunmayan belediye reisi mi zararlı diye sorsalar ikincisini gösteririm.” müthiş sözünü aktarmıştık. Bu tesbiti aynı şekilde şehrimizi idare eden ve edecek Vali’ler için de mihenk kabul edebiliriz.

Burada, Trabzon için eski zamanlardan beri anlatılan bir Vali hikâyesini aktaralım:

“ Trabzon’a bir meselenin araştırılması için Ziya Bey isminde bir mülkiye müfettişi gönderilir. Ziya Bey –o zaman adet olduğu üzere- eşraftan birinin konağında misafir edilir. İlk akşamı konağın büyük salonunda toplanan eşraf ile dereden tepeden sohbet edilirken Ziya Bey Sorar:
- En çok hangi Validen hoşnut kaldınız?
Trabzon’lu Tayyip Efendi isminde bir yaşlı zat:
- Bendeniz, der; yirmi kadar vali gördüm. Hepsinin de icraatına yakından şahit oldum.
Bunların içinde mekânı cennet olsun Ahmet Paşa gibisini görmedim.
Ziya Bey merakla sorar:
- Ne yaptılar ki unutamıyorsunuz?
- Efendim, merhum Trabzon valiliğine tayin edildi. Yolda gelirken Gümüşhane’de vefat etti.”

İbret ve dehşetle içimize sindirmemiz gereken bir hikâye… Bir Vali’nin Trabzon’da hayırla yâdedilmemesi-hatırlanmamasının sebebi nedir? sorusunu içinde barındıran ve aynı zamanda da cevap aranması gereken tarzda bir hikâye… Eşraf –şehrin itibarlıları- şehre en büyük hizmeti yapan Vali’nin ‘şehre tayin olup gelirken yolda vefat eden Vali” olduğunda hemfikir olursa gerisini siz düşünün…

Trabzon, Osmanlı Trabzon’unda Valilik yapan Giritli Sırrı Paşa gibi şahsiyet ve vakar sahibi sembol Valilere yataklık yapmış bir imparatorluk şehridir. Bu imparatorluk şehrinin valileri “Hangi şehrin valisiyim? Valisi olduğum şehir kimdir?” sorularını sorabiliyor ve cevabını arayabiliyorsa/verebiliyorsa şehrimizin geleceğinden emin olabiliriz.

Tam aksine, “müdir fikrin emrinde” olmak bir yana, birtakım siyasî veya ticarî güç sahiplerinin emrinde ve yönetiminde olmak şehrimize yapılabilecek en büyük kötülüktür.

Hamlet’teki şu diyalog Vali ve Şehreminlerimizle birlikte şehrimizi imar ve tezyinle görevli olanlara çok şey anlatmalı:

“Prens eliyle bulutları gösterip şöyle der:

-Polonyüs, şu bulut neye benziyor?
Deveye benziyor efendimiz!
Bana kalırsa kıpkırmızı bir gelincik çiçeğine benziyor!
Evet, evet efendimiz, tıpkı bir gelincik!

Bu cevaplar üzerine Prens Polonyüs’e döner ve şöyle haykırır:
- Ey şahsiyet sen nerdesin? “

Çelebi’nin vasfettiği Trabzon; fizikî dokusuyla “bağ-ı iremden nişan verir” aynı Trabzon da, Trabzon’a vereceği hizmet ve bırakacağı izlerle “yiğitliğiyle namdar bahadırlar”a bugün çok daha fazla ihtiyaç hissetmektedir. Çünkü geç kalırsak şehir gözlerimizin önünden bir film şeridi gibi akıp gidecektir. Bu bahadırların başında şehrin Vali’leri gelmektedir.

Evliyâ Çelebi’nin “şehr-i müzeyyen”i Trabzon, bir imparatorluk ve medeniyet şehri olarak şahsiyet sahibi, “Hangi şehrin Valisi olduğu”nun idrakinde Valilere layıktır ve hasrettir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder