28 Haziran 2009 Pazar

TÜRKİYE'DE TARİH VE TOPLUMSAL TERZİLİK -I-

TÜRKİYE'DE TARİH VE TOPLUMSAL TERZİLİK-1

Yahya DÜZENLİ, Yeni Şafak, 20.3.1999

Değişen tarih anlayışı

Eşya ve olaylar kendilerine sorulan soruların mahiyetine göre cevap verirler. Bu cevap verişte veya tarihi algılayışta; tarihi, toptancı yargılardan kaçınmak kaydıyla bağlamlarından koparılmış bir 'malzemeler yığını' veya bir 'olgular kümesi' olarak değerlendirmemek gerekiyor.

Tarih anlayışları değişmiştir. Bu anlayışları birbirini yalanlayan veya yanlışlayan anlayışlar olarak görmemek gerekiyor. Dünün 'Vak'anüvislik' diyebileceğimiz tarihçiliği bugün genel anlamda 'yorumlamacı' tarihçilikle yer değiştirmiştir. Tarihsel dilimler içerisindeki anlayışlar farklılık arzeder. Yani tarihin yeniden 'harmanlanması' sözkonusudur. Aynı zamanda tarih, diğer sosyal bilimlerle, disiplinlerle hatta matematik bilimlerle de içiçedir, örtüşmüştür. Bu örtüşme içerisinde "tarihi nasıl algılıyoruz?" sorusuna verilecek cevap, cevap verenlerin sayısı kadar çeşitlilik arzedecektir. Zaten kesin bir nihai tarih tanımı da mümkün değil..

Tarih düşünen insan için var

Şunda mutabıkız sanıyorum: Her adımda, her süreçte bir "tarihsel değerlendirme veya muhasebeye girme ihtiyacı" hissetmek.. Bu hissediş, bir şekilde varoluş alanımızı da belirliyor. Çünkü tarih, düşünen insana daha doğrusu düşünce dünyamızda tarih bir kesimce 'maziye saplanma', bir kesimce de 'reddedilen miras' olarak algılanıyor. Yani her iki anlayış da 'malzeme'ye sarılıyor ve sığınıyor.

Tarih bugünü ve yarını belirleyici bir faktör mü?

"Tarih, bugünü ve yarını belirleyen kaçınılmaz bir faktör mü?" şeklinde tarihselci bakış açısını ifade eden bu soru "Tarihte değişmez yasalar vardır. Tarihçi bu yasaları bilirse gelecek hakkında doğruluğu tartışılmaz kehanetlerde bulunabilir. Dolayısiyle tarihin yasalarının neler olduğunun keşfedilmesi bireylerin ya da toplumların ne şekilde eylemde bulunmaları gerektiğine karar vermelerinde belirleyici olmaktadır" sonucuna denk düşen tarih anlayışını çağrıştırıyor. Özellikle marksizme endeksli tarihçilerde savunulan ama bugün büyük çoğunlukla terkedilmiş bir arkaik anlayış olarak determinist bir tarih anlayışını esas alarak bir dönem öne çıktı ama bugün için kıymet i harbiyesi olmayan bir anlayış..

Tarihin bütün bilimleri ve disiplinleri içine alan bir çerçeve kuşatıcılığı var kuşkusuz. Felsefe tarihinden iktisat tarihine, sanat tarihinden siyasal tarihe kadar. Tabii ki bu kuşatıcılık referans anlamında değil.

Tarihin değişmez yasaları yoktur. Çünkü tarihi yapan ve yazan insandır. Beşeri nitelikleriyle varolan insanın 'değişmez' kurallar koyması düşünülemez. Bir düşünür 'İnsan yaptığıdır' der. Kuşkusuz olayları kuşatan, bütün dünyayı 'yaşama alanı' kapsamına alan bir 'mutlak irade' var.. Ben onu kasdetmiyorum. Bu anlamıyla da tek başına bir 'hakikati arama disiplini' değildir tarih.

Türkiye'de tarih anlayışı

Bunlardan sonra; Ülkemizdeki tarih anlayışının durduğu yerin koordinatlarını çizebilmek oldukça zor. Resmi tarih anlayışından genellikle kesitler halinde tepkici tarih anlayışına, ideolojiyle karışık tarih anlayışından etnik tarih anlayışına kadar çok çeşitli tarih anlatımları var. Bunları 'disiplin' olarak değerlendirmek mümkün değil. Bazı siyasi tarihçiler var ama 'bize mahsus bir disiplin' henüz oluşmuş değil. Bu bağlamda Necip Fazıl'ın fikir ve tarih işçiliği olarak bir tesbitini hatırlıyorum: "Edebiyatımız münekkitsiz tarihimiz müverrihsizdir" diyor ve bu misyonun üzerimize alınması gerektiğini işaret ediyor. Henüz tarihi inşada ne olguları doğru okuyabiliyoruz ne de yazabiliyoruz.

75 yılda tarih oluşmaz

75 yıllık bir geçmişle tarih oluşmuyor. Bu geçmişe 'birikim' diyebilmek de oldukça zor. Tarih iz bırakmış boşluk bırakmamış olguların toplumların yüzyılların süzgecinden geçmiş "duruş"larıyla oluşuyor. Tarihinden 'olgu' olarak bile kaçmak isteyen bir anlayış için zaten tarih değil tarihsizlik söz konusudur. Taşra kutlamaları biçiminde süregelen 75. yıl kutlamaları ise "cumhuriyetimiz bir yaşındaki kadar genç, bin yaşındaki kadar köklü ve güçlü" sloganının ifade etmek istedikleriyle çelişiyor. Çünkü kutlamalarda 'halk' yok, halk sadece edilgen bir seyirci.

Türkiye'de tarih sıtmaya tutuldu

Türkiye'de resmi bir tarih anlayışı var ve bu anlayışa uygun tarih yazılıyor. Cumhuriyetin ilk yıllarında her alanda olduğu gibi tarih alanında da bir 'tarih sıtmasına tutulmuş'luğu görüyoruz. Tarihçiden çok bir 'teknokrat-bürokrat-memur'un yazdığı 'Ortaokul tarih kitabı' düzeyinde bir tarihçilik var. Yazılanlara 'tarih' adı veriliyor. Ve resmi ideoloji adına bu anlayış dayatılıyor. Buna karşı bir 'duruş' etkili değil.. Bu tarih duruşunun oluşmasının zemini yok. 1950'lerden sonra ise bir kesimin tarih anlayışı 'evlad-ı fatihan menakıpnamesi'nin ötesine geçmiş değil.

Aslına bakarsanız toplumun ve devletin 'tarih' diye bir derdi de yok. İşine geldiğinde, konjonktür zorladığında başvurulması gereken bir 'olgular sözlüğü' tarih..

Tarihin sürekliliği yanında, resmi tarih oluşturma zorlamalarının tutmayacağı bağlamında Halil İnalcık; "..hepimizi şaşırtan bir olay gündemdedir. Kanunlarla siyasi çerçeveyi, devletin temel prensiplerini ve yapısını değiştirdik. Ama, toplumsal-kültürel sorun sürüp gidiyor. Osmanlı Türk'ünün kültürü güçlü bir biçimde canlanıyor; devam ediyor; değiştik ama tasarlandığı gibi bambaşka olamadık.." diyor.

Önemli olan da bu: Toplumsal-Kültürel damarların hayatiyetinin sürmesi..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder