22 Haziran 2009 Pazartesi

TRABZON "KOL BASKINI"NA UĞRADI !

YAHYA DÜZENLİ, 11 Mart 2009


Kadîm bir tarih, kültür, medeniyet şehri olan Trabzon; bu medeniyeti zenginleştiren folklor malzemesi ve folklor değerleriyle de farkını, cazibesini hissettiren, ‘duruş’unu etkili kılan önemli unsurlardı(r). Bu anlamda sadece Trabzon’a mahsus ‘horon‘lar, çeşitliliği, figürleri, ritmi, heyecanı Trabzon’un folklorik çekim gücü’nü ortaya koyar. Coğrafyasının en küçük ve en ücra karesinde bile kendisine mahsus birçok orijinal horon türünün varolduğu düşünüldüğünde Trabzon’un ne derece zengin ve asil bir folklor kaynağı olduğu da anlaşılır. Derîn vadilerinde ‘derin folklor’un kökleri halâ yeni filizler üretmektedir. Nasıl ki Kafkaslar “diller beşiği” ise, Trabzon da “folklor beşiği”dir.

Son yıllarda Trabzon’un bu asil folklorik duruşu, nereden geldiği bilinmeyen bir kasırga gibi “kolbastı” ile sarsılıyor, hatta yok ediliyor. Aniden kopup gelen bir âfet gibi “kol baskını” yaşanıyor. Hem de ‘ifsat kapasitesi yüksek’ bir baskın… Öyle bir baskın ki; terminatör gibi önüne geleni biçen, tahrip eden, yok eden bir etkiye sahip.. Bununla da kalmayıp İfsat edici yâni, sağlıklı dokuyu ‘bozucu’, bulaşıcı bir virüs… Bu baskının ‘tasarlayıcıları’ adeta tahrip cinneti içerisindeler… Trabzon’a “futbol cinneti”nden sonra şimdi de ‘kolbastı’ ile yeni bir ‘deli görmeliği’ giydiriliyor. Trabzon’u ısrarla ve inatla “futbol ve kolbastı”ya indirgemek isteyenlere dozu yüksek şiddette “dur!” denilmeli ! Yoksa bu gidişle Trabzon folklorunun ‘karantina’ya alınması gerekecek. “Folklor”u sadece ‘horon’lar ve diğer halk oyunlarıyla sınırlı görme

Kolbastı’nın kökeniyle ilgili çeşitli açıklamalar ve meydan muharebesi çıkaracak kadar sahiplenenler var… Faroz’lular “oyun bizim”, Giresun’lular “kolbastı bizim, dere boyu kavaklar” diyor. Kimi “romanlara ait” diyor… Kimi akademisyenler “Trabzon dansın demir aldığı, yelkenlerinin rüzgarla dolduğu coğrafyanın adıdır, oyun bu coğrafyadan doğmuştur…” gibi ne idüğü belirsiz cümleler sarfediyor. Hatta o kadar ileri gidiliyor ki kimilerine göre; “Yörenin hayal gücünün eseri” imiş. Kimileri “Faroz Kesmesi”, kimileri “Hoptek” diyor. Horonevi eğitmenleri horonları “köylülük” kolbastıyı ise “postmodern” olarak tanımlıyor. Doğru ! “post-u modern” bir oyun ! Tam bir traji-komik tanımlamalar. Ya “kolbastı geleneği”nden bahsedenlere ne demeli?

Öyle ya “icad edilmiş gelenek”lerden kolbastı… Zoraki icad edilmiş olanlardan… Trabzon’da oluşmuş bir tarihî temeli yok… Oyunun bugünkü icra ediliş tarzına baktığınızda; hiçbir ölçüsü, terbiyesi, formu, asaleti olmayan bir “yumuşak doku enfeksiyonu”… Kendini “bilim adamı “zanneden”lerin zannına göre de “Cumhuriyet felsefesinin Anadolu’da yerleşmiş olduğu 1930’lu yıllarda balıkçı barınaklarının bulunduğu kumsalda” doğmuş. Neredeyse Kolbastı “laikliğin güvencesi” olacak(!) Aynı bilim adamlarına göre “1. Karadeniz oyunları’yla hem Türkiye’yi hem de Avrupa’yı sallamıştı.” Başka bilim adamları da kökenini “Trabzon’da 68 yıl önce kaçak sigara, içki içilen ve satılan yerlere kolluk kuvvetleri tarafından yapılan baskınlar sonucu özellikle Faroz mahallesinde kolcular geldikleri zaman ayağa kalkıp panik halinde oyun oynamaya başlayanlar”a dayandırıyor. Kolbastı cinnetine tutulanlar, ne kadar geriye çekilirse çekilsinler 1900’leri aşamıyor.

Bu konuda eklektikçiler-uzlaştırmacılar da var: “Horonlar da oynansın, kolbastı da. “ Bu ne demektir? İkisi de sıvı olduğuna göre “bardakta su da içebiliriz, zehir de, fark etmez!” Öyle mi? Birisiyle hayata döneriz, diğeriyle veda ederiz !

Hiçbir yerlilik ve otantik (özgünlük) temeli olmayan kolbastı; Trabzon’un bastırılmış bilinçaltının ani bir patlaması, kendisini dışa vurumu, başkalarına da onaylatma çabası…

Trabzon ve kolbastı kelimelerini birlikte düşünmek bile insanı ürpertiyor !

Trabzon folklorunda aslolan, özgün olan “horon”lardır. Horonlar dışındaki bütün oyunlar ithal, sızma ve ‘kökü dışarıda’ oyunlardır. Kolbastı; horon değil, ismi üzerinde ‘oyun’. Kolbastı aracılığıyla Trabzon horonlarının genleriyle oynanıyor, genleri bozuluyor, değersizleştiriliyor, kitlesel yozlaşma yaşanıyor. İronik biçimde soralım: Yoksa kolbastı horon üzerinde oynanan derin oyunların mızrak ucu mu? Trabzon’un geleneksel folklor yapısı ve değerlerini bozmak için ‘taammüden’ ortalığa salınmış bir virüs adeta.. Kolbastıyı ‘podyuma sunanlar, ‘alınıp-satılabilir bir ürün:meta’ olarak pazarlıyorlar. Arkasında böyle bir niyet ve destek var.

Horonlarla kolbastı aynı “kültür-folklor havzası”nın ürünü değildir !

Horonların ‘zor’ bir tarafı var. Bu zorluk onların derinliği ve asilliğinden kaynaklanıyor. Horonların tarihsel/geleneksel temelini tahrip için önce medyaya ‘icad edilmiş bir gelenek’ sunulması gerekiyordu. Horonlar doğrudan sulandırılıp bozulamayınca ‘kolbastı’ devreye sokuldu ve ‘başarı’ yakalandı. Bilenler bilir: Trabzon’un horon çeşitliliğinde her horon, kendine özgü bir ‘hava-ezgi-beste’ ile icra edilir. Farklı-ayrı bir ‘kültür kodu’ vardır. Oysa, “icad edilmiş kolbastı”ya baktığımızda; nasıl oluyor da tek bir parçadan-ezgiden tüm şehre, tüm ülkeye hatta tüm dünyaya ait olma iddiası taşıyan folklorik bir değer çıkarılabilir?

Trabzon insanının karakterini horonlar yoluyla da çözümleyebiliriz. Horonlar onun “kimyevî özellikleri”nden parçalar taşır. Trabzon horonlarının temel karakteristiği; figürlerindeki “duruş”tur. Saf düzenidir. Dağınık oynanmayan, ani figürlerinde bile iradî bir bütünlüğün ifadesi olan ‘toplu refleks’lerdir. Hoş giderek horonlarımız da bozuluyor ya, bu ayrı bir bahis… Kolbastı ise Trabzon’a yakışmıyor, Trabzon’la yakınlaşmıyor. Trabzon folklorunun ifadecisi olamıyor. Trabzon’un folkloruyla doku uyuşmazlığı var. Omurgasında “zedelenmeler” meydana getiriyor.

1940-1950’lerde Of-Çaykara yöresinde oynanan, dışarıdan gelme “Körçek”, “Temirağa” vs. gibi oyunlar bile Trabzon horonlarının genel karakteristik formu içerisinde icra edilirken, “kolbastı” hiçbir ölçü ve form tanımadan ‘kimliksiz bir oyun’ olarak Trabzon folkloruna sirayet ediyor, onu işgal ediyor.

“Körçek”, “Temirağa” gibi Trabzon’a dışarıdan gelme oyunlar “horon” olarak kabul edilmez. Yerli halk da onları “horon” olarak adlandırmaz. Onlar “oyun”dur. İlginçtir ki; bu ‘dışarıdan gelme oyun”lar giderek silinmiş, icrası kalmamış, bugün artık sadece adı anılır olmuştur. Yerli ve yerel kültürün üretmediği tüm kültür-folklor malzemeleri ‘süreli’dir. Geldiği kültür-folklor dünyasında bir süre kullanılır, daha sonra doğal olarak terk edilir.

Trabzon’a özgü hiçbir halk motifi içermeyen, anlamsız hareketler/sıçramalar, ‘efemine’ tavırlar taşıyan kolbastıyı pazarlayanlar, Trabzon’un folklor genlerini bozmak için isabet etmişler. Mevcut haliyle sadece arabesk, vulger kitlelerin oynayabileceği bir ‘oyun’un ötesine geçmesi mümkün görünmüyor.

Kolbastı’nın genç kuşakların, dışarıdan seyredenlerin ilgisini çeken bir tarafı var şüphesiz. Her ani ve olağandışı şeyin ilgi çekmesi gibi kolbastı da gençlerin ilgisini çekiyor. Gençleri ‘horon’lara yöneltmek, onları ‘içselleştirmek’ gibi bir süreçte besleyemeyenler, folklor zevki oluşturamayıp bu yönde eğitemeyenler Trabzon’a yaptıkları kötülüğün, zulmün farkında mıdırlar ?

Bu ‘yapay icad’ı denemek için, Trabzon’da temeli olup olmadığını anlamak ve yapay olup olmadığını sınamak için her biri Trabzon’un ilçe ve köylerinde canlı birer ‘folklor bilimci ve icracısı’ olan yaşları 70-80’in üzerindeki âkil insanlara müracaat yeterlidir.

Trabzon, bir zamanlar ‘tütün kolcu’larından, ‘orman kolcu’larından çok çekti ama öyle görünüyor ki; tedbir alınmazsa uzun süre ‘Kolbastı’nın zulmüne tahammül etmek zorunda kalacak gibi görünüyor. Çünkü ilk ‘baskın’lar zulmün şiddetini ortaya koyuyor.

Bir cümle ile bu yapay “kolbastı icadı”nın sosyo-psikolojik temeline de vurgu yapalım: Trabzon; uzun yıllardır potansiyeliyle orantılı sosyal, ekonomik, kültürel, vs. mesafe alamamanın hıncını, ihtirasını bütün gücüyle odaklandığı, toplumsal enerji kaynağı haline getirdiği futbolda aramıştır. Ancak başarılı bir çıkış yolu bulamamıştır. Kolbastıyı da bu bağlam içerisinde ayrı bir ‘alan açma’ çabası-cinnetiyle, bastırılmış enerjinin çılgınca dışavurumu olarak görmek de gerekmiyor mu?

Araştırmacı Özhan Öztürk’ü dinliyoruz:
“Trabzon ya da diğer kentler hiç fark etmez Doğu Karadeniz’in kırsal ya da kenetsel tüm yerleşimlerinde adı “horon” olanlar dışında halk dansı adına ne varsa bir şekilde dışarıdan girmiş ya da yakın zamanda gelişmiştir, otantik kültürün bir parçası değildir.
Kolbastı, KTÜ’de okuyan öğrenciler arasında popüler olmakla birlikte Trabzon kent merkezinden dışarı çıkmayı başaramamıştı. Youtube’da KTÜ’lülerin oyun videolarını yayınlamaları ve 2007’de Trabzon’da düzenlenen 1. Karadeniz Oyunları'nda çok sayıda katılımcıyla üstelik Farozlu balıkçılara da göndermeler yapan bir kareografi eşliğinde oynanılması Kolbastının yurt çapında tanınıp yaygınlaşmasını sağladı. Oyunun popüler olduğunu gören gençler kolbastı grupları kurarak Tv programlarına çıktılar, oyunu her öğrenen ona çiftetelliden, break dansa dek uzanan postmodern figür ödünçlemeleriyle bir şeyler ekleyince bugün artık Kolcu Baskınlarıyla, Ukraynalı neşeli köylülerle, Farozlu hamsi sevdalılarıyla pek de ilgisi kalmadı. Bugün gençlerin oynadığı kolbastı oyununu artık bir halk dansı değil de –rap etkisiyle- sanki bir alt kültürün yaşam tarzının dışa vurumuymuş gibi sergilenen bir çeşit “sahne sanatı” olarak algılamak daha doğru olur kanaatindeyim. 28 asırlık köklü bir kültür birikime karşın aynı oranda ekonomik gücü olmayan Trabzon’un son ihraç mallarından birisi olacak “kolbastı” duyduğum kadarıyla patenti bile alınmış… Nasıl Break dance yapmak için Afrikalı siyah olmak gerekmiyorsa Kolbastı için de Faroz’lu hatta Karadenizli olmak gerekmiyor.…”
Özhan Öztürk’ün ‘yerinde’ sözlerini “ironi ile karışık trajedi” bağlamında okumak gerekiyor.
Bir diğer araştırmacı Ayhan Yüksel de şunları söylüyor: “Kolbastı: Kol havaları alemciliğin oluşturduğu şartlar çerçevesinde ortaya çıkmıştır. Kol havaları, kadının oynatıldığı içkili, sazlı, rakslı oturak alemleridir. Halil Bedi Yönetken, “Trabzon ve Rize’de içinde kolbastı havalarının olduğu türkü derlediklerini bunların iç anadoludan kıyıya gelme olduğunu” söyler. Bir Edirne türküsünün sözleri “elimden aldı ya mendili/kol bastı söndür kandili” şeklindedir. Giresun’un Sokakbaşı meyhane türküsünde geçen “kale bayırı düzü/devriye bastıya bizi” dizesi Kaledeki bir baskını anlatır.
Kol havaları bağlama ezgileridir, sözsüzdürler. Kolbastı havasında adeta bir kol baskını tasvir edilir. Kol yaklaştıkça ezgi hafifler, kol uzaklaştıkça tekrar kuvvetlenir. Kol havaları Konya’da oturak alemleri, Ankara’da cümbüşfelfele, Beypazarı’nda, Giresun’da Kırşehir’de Yozgat’ta muhabbet, Çankırı’da sohbet, Elazığ’da şeve kırmak, Kastamonu’da oturak alemi/perde alemi şeklinde dillendirilir… Özetle, muhabbet aleminde gizli toplantılarda devriye/kolcu geliyorsa “kol geliyor” denir ve çalınan havalar hafifletilir. Kolcular geçtikten sonra da “kol geçti” denir, yine çakır keyif çalınır. Bu kolbastı havasıdır…”
Bir de Orhan Hakalmaz’a kulak verelim: “..Kolbastı dışarıya ihraç edilecek bir foklor ürünü değil. Zaten dışarıdan bize geldi. Break dans ve rap karışımı bir şey. Asıl kolbastı bugün oynanan oyun değil. Halk kültüründe böyle bir dans yok. Ben “bu türkü değil” dediğimde, o “kötü eser” demek değil. Kötü bir oyun demek istemiyorum. Kolbastı bu değil. Oyunu televizyonda seyrederken veya canlı olarak sahnede izlerken müziği kapatın, “ne oynuyorlar?” diye sorun. Alacağınız cevap: Break danstır.”

Şimdi soralım: Etimolojik temelini İşret alemlerinden alan bir oyun, medeniyet şehri Trabzon’un duruşunu, ritmini, heyecanını, tansiyonunu sembolize edebilir mi?, Temsil edebilir mi? Bütün bir Trabzon’a aitmiş gibi sunulabilir mi? Soru bile ürpertici.

“İhdas kapasitesi” yüksek şehirlerin aynı zamanda “ifsat kapasitesi” de yüksektir. Bugünkü dille söyleyelim: Yeni bir şey üretme kapasiteniz ne kadar yüksek ise, bozulma kapasiteniz de o derece yüksektir. Köklere bağlı yeni şeyler üretemezseniz, kökleri tahrip edici yapay şeyler türetirsiniz. Köklere bağlanmak demek, bugün için anlam ifade edebilecek ‘yeni şeyler’ üretmek demektir.

Tekrar ediyoruz: Kolbastı tasarlanmış bir biçimde vitrine konuldu. Ancak şunu da unutmamak gerekir: Vitrine koyduğunuz her şey kısa zamanda çürüme trendine girmiş demektir. Kolbastı pazarlayan ‘beyaz cam’ın ve alanların-salonların bir süre daha ifsadına tahammül edeceğiz. Bu tahammülün sonunda ‘kol bastı’ ile Trabzon’un enfekte olan dokularının şifaya kavuşması ve ‘kolbastı virüsü’nün az zayiatla atlatılmasını temenni ediyoruz.
Trabzon bu “kol baskını”ndan mutlaka kurtulmalı ve yolunu kaybetmeden kendi evine yâni ‘horonlarına’ dönmeli. Dönüp gelmemiz gereken yer orasıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder