22 Haziran 2009 Pazartesi

TRABZON VALİSİ VE "YÜZDE KIRK RESSEM"LAR...


Yahya DÜZENLİ, 17 Eylül 2008

Şehirden kaçanlar…
Şehrinden kaçanlar…
Şehrine kaçanlar..

Şehre dair bu üç ‘kaçış’ hali modern zamanlarda bir “aidiyet problemi” olarak varlığını sürdürüyor. Şehirde ‘yer tutamamış’ olanların şehirden kaçmaları da, şehrinden kaçmaları da, şehrine kaçmaları da ‘nereye ait olacakları’nın cevabını verememenin bir sonucudur.

Şehre ‘ait olma’; şehirde ‘yer tutma’ değildir. Şehre aidiyet duymadan şehirde ‘yer tutma’ orada ‘kamp kurma’dır. Bütün hayatınız orada geçse de ‘geçici iskân’dasınız. Aidiyet; şehrin size tutunması, sizin şehre bağlanmanızdır. Bu anlamda aidiyetin ‘mensubiyet’le ilgisi sözkonusudur.

Devam ediyoruz..

Şehirler vardır, ‘değer’leri kendisine doğru çeker. O değerleri ‘kendi rengi’ne büründürür.
Şehirler vardır ‘değer’lerini koruyamaz, elden çıkardıktan sonra anlar ‘neleri kaybettiği”ni.
Şehirler de vardır ki ne “değer”in farkındadır, ne de bu “değer”lerin kaybolması veya bulunmasının derdindedir.

Yukarıdaki üç ‘kaçış’ halinden sonra bu üç şehir karakterinden de üç ayrı insan tipi çıkarabiliriz. Bunlar:
· Nerede olduklarının, nereli olduklarının, nerede olmaları gerektiğinin farkında olan insanlar,
· Nerede olduklarının, nereli olduklarının ‘önemli olmadığı’ insanlar,
· Nerede olduklarının ve nereli olduklarının veya olmadıklarının onlar için bir anlam ifade etmediği insanlar…

Bu üç şehir ve bu şehirlere “mensup” insanların mensubiyetlerinin ölçüsü “şehirleri”yle olan ilişkilerinin muhtevasıdır. Yâni; insanın “hangi şehirli olduğu”nun ölçüsü: “Doğduğu” değil, “olduğu” şehirdir. Şüphesiz oluş doğuşla başlar ancak, “oluş”u belirleyen her zaman “doğuş” değildir. Daha fazla derinleştirmeden ne demek istediğimize gelelim…

Trabzon ve Trabzon gibi kökleri kurumayan, bu köklerden her zaman yeni filizler üretme potansiyelini taşıyan ‘medeniyet şehirleri’nde ‘doğup’ büyük metropollere taşınan ve buralarda “icra-i sanat” edenlerin Trabzon’lu olup olmadıklarının ölçüsü nedir? Bu sorunun tek bir cevabı vardır: Trabzon’la olan doğrudan ilişkileri ve bu ilişki biçimlerinin “eser”lerine yansımalarıdır.

Bu cümleleri yazmamıza sebep olan hadise şu: Trabzon Valisi devlet televizyonunun kendisiyle yaptığı bir söyleşide Trabzon’un kültür ve sanatta nasıl önemli bir şehir olduğuna vurgu yapmak için, “Türkiye’deki ressamların yüzde kırk’ı Trabzon’lu..” demiş. Bu cümleyi biraz irdeleyelim de bu “yüzde kırk ressam”ın Türkiye ve dünya coğrafyası’nda Trabzon imajına nasıl bir katkı yaptıklarına bakalım.

Bir süredir Trabzon’da “değer”ler, “ market malzemesine biçilen kıymet şeklinde “kilo” “cetvel” ve “pergel”le ifade edilmeye çalışılıyor. Şimdi de Trabzon’lu “ressam”lar… Trabzon’lu sanat erbabının sayısal kütlesiyle ilgili böyle bir istatistik var mı bilmiyorum. Trabzon’lu sanatçı-ressamlar “kütlevî” ifadesiyle ancak anlam kazanabildiğine göre, bu yüzde kırk kütle Trabzon terazisinin kefesine(!) konulduğunda nasıl bir ağırlık merkezi teşkil ediyor? Varolduğunu kabul ederek bu yüzde kırk’ın Trabzon için fazla bir anlam ifade etmediğinin de altını çizmek istiyorum.

Niçin?

Yazımızın başındaki “şehre ait olmaya” dair tesbitlerimizden kopmadan söyleyelim ki; Trabzon’da doğan bu “yüzde kırk sanatçı” acaba Trabzon’lu mudur? Veya ironik bir biçimde soralım: Yüzde kaç Trabzon’ludur? Şehrimiz Trabzon eserlerine ne kadar yansımıştır?

Tekrar edelim: Trabzon’da doğmak Trabzon’lu “olma”nın yeterlilik şartı değildir. Hatta “gereklilik” şartı da değildir.

Aklıma, Hindistan’ın İngiliz sömürgesi olduğu dönemde sıradan bir İngiliz vatandaşına “Şekspir’i mi yoksa Hindistan’ı mı tercih edersiniz?” şeklinde sorulan soruya İngilizin verdiği “Şekspir’e bütün sömürgelerimizi feda ederiz!” cevabı geliyor. Bu manâna şehriyle, şehirlisiyle bütünleşmiş Trabzon’lu sanatçılarımız-ressamlarımız var mı? Doğrusu bu soruyu sorarken bile ürperiyorum.

Sanatçılarımızın “Trabzon’lu olabildikleri” nisbette yöremizde, bölgemizde, ülkemizde ve küremizde bir anlam ifade edeceklerini düşünüyorum.

Bir de şu perspektiften bakalım:

Şehrimizin adını ve yerlilerini ilk defa ikibindörtyüz yıl önceki eserinin günümüze ulaşan sayfalarında okuduğumuz Ksenophon’dan başlayarak;

· ABD’li Osmanlı tarihçisi Heath W. Lowry’nin Trabzon’lu olduğu kadar,
· California’lı Antropolog Michael E. Meeker’in Trabzon’lu hatta Of’lu olduğu kadar,
· Alman J. Fallmerayer’in Trabzon’lu olduğu kadar,
· İngiliz Anthony Bryer’in Trabzon’lu olduğu kadar,
· Norveç’li filolog Bernt Brendemoen’in Trabzon’lu olduğu kadar,

Acaba bu “yüzde kırk ressam” ne kadar Trabzon’ludur?

İsimleri uzatmak mümkün… Bu isimlerden yola çıkarak şu gerçeğin altını çizelim: Trabzon’da doğmamak Trabzon’lu olmama nedeni olmuyor. Aksine Trabzon’da doğmayıp da Trabzon’u “fark eden”lerin Trabzon’lu olduklarını ısrarla belirtiyoruz. “Varlık” nedir “oluş” nedir gibi bir felsefi koridor açma niyetinde değiliz… Sadece Trabzon Valisinin Trabzonlu olduğunu söylediği bu yüzde kırk’ın Trabzon için nasıl bir “ontolojik anlam” ifade ettikleri üzerinde duruyor ve soru soruyoruz…

Spekülâsyonlara girmeden ifade edelim ki; Trabzon’u tarih, kültür, dil derinliğiyle ‘dünyaya taşıyan’ bu ‘dev’ isimlerin Trabzon’lu olduğu kadar Trabzon’lu bu “yüzde kırk ressam”dan bugüne kadar niçin uluslararası dikkat çeken bir Trabzon etkinliği, sergisi, eylemi göremedik?

Trabzon Valisi’nin cümlesi oldukça önemli. Daha önceki yazılarımızın birinde söylediğimiz gibi “felix culpa: mes’ut cinayet” türünden bir cümle. Dışından mesut görünüp de iç yüzü felâket’ olan bir cümle..

Trabzon Valisi Trabzon’un sanatçı olarak ne kadar ‘münbit’ olduğuna vurgu yapmak istiyor. Ancak “sebep” olarak haklı fakat sonuç olarak hiç de kendisini haklı çıkaramayacak önemli bir olayın da ipuçlarını veriyor ve böylece gözler önüne sermiş oluyor. Bu ifadelerin önemli bir “menfez” açtığını düşünüyorum. Bakalım “yüzde kırk ressam”lar bu menfezden çıkabilecekler mi?

Her kimse ve her neredeyse bu “yüzde kırk ressamlar”; icra-i sanat eyledikleri işlerde ‘garnitür’ cinsinden Trabzon motiflerine yer vermeleri veya arada bir doğduğu topraklara ‘turist’ kimliğiyle geziye çıkmaları onları Trabzon’lu yapmıyor.

Doğdukları şehirde ciğerlerine çektikleri “ilk nefes”in bedeli ancak “şehre dönerek” ödenebilir. Trabzon’lu “yüzde kırk ressam” bu bedeli ne zaman ödeyecek bakalım. Veya ödeyebilecek mi? Yahut da böyle bir ‘borç ödeme’ kaygıları var mı? Bedel ağır mı? Yoksa böyle bir bedelin farkında mı değiller?

Kimbilir… Henüz elde ‘borç ödeyecekleri’ne ilişkin bir veri yok.

Trabzon’lu “yüzde kırk ressam”ın Trabzon’a “dönmeleri”ni bekliyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder