22 Haziran 2009 Pazartesi

YOK EDİLEN ŞEHİR veya YAHUDİ MASUM DEĞİLDİR !

YAHYA DÜZENLİ, 7 Ocak 2009

Yazmak zor…

Gazze… Şehir yanıyor… Şehir kan gölü… Şehir yok ediliyor !
Kavramlar uçuşuyor: “Kınıyoruz!”, “Devlet terörü!”, “Duyarsız kalamayız!”…

Hiçbir Yahudi masum değildir, olamaz !

Çünkü nüfusunun yüzde doksanı katliamlara, soykırımlara destek oluyorsa, onay veriyorsa, masum olamaz, olmamalı !

Hiçbir Yahudi masum olamaz !

Çünkü onlar;

Hz. Musa’ya : “Sen ve Rabbin gidin savaşın, biz burada oturacağız” dedikleri zamandan bugüne kadar yeryüzünün devamlı ifsad edicileridir !

Çünkü onlar;
Kendilerini zulümden ve esaretten kurtaran peygamberlerine iftira ve ihanet edenlerdir !

Çünkü onlar;
Tevrat’ı “tahrif” edip kan içiciliklerinin aracı bir savaş bildirisi yaptıkları günden bu yana ‘lânetlenen”ler ve çıkarları uğruna hakikate yüz çevirenlerdir.

Çünkü onlara, “ulusal tanrı”ları ve “ulusal din”leri şöyle emreder:
"... İsrail'in Allah'ı Rab şöyle diyor: Herkes kılıcını beline kuşansın, ve ordugahta kapıdan kapıya dolaşsın, ve herkes kendi kardeşini ve herkes kendi arkadaşını, ve herkes kendi komşusunu öldürsün… "

Onun içindir ki;
Fırat ile Nil arasındaki herkesin yok edilmesi için yeryüzünün terminatörleridirler !

Kurulduğundan beri kendi hukukundan başka hukuk, kendi insanından başka insan tanımayan, şiddet, vahşet, soykırım ve katliamlarını asla uzlaşmaz bir tavırla sürdüren ve yoğunlaştırılmış devlet terörünü kendisine yaşama biçimi olarak benimseyen İsrail ve işbirlikçileri (ABD, AB ve diğerleri)’ne uluslararası hukuku, insan haklarını hatırlatmanın yararı yok. İsrail’in güvenliği ve emperyal emelleri için çocuk, kadın, yaşlı demeden bütün toplum, bütün bir şehir, Gazze yıkılıyor, yok ediliyor…

“Uluslararası toplum” mu? Kuzeydenizinde buzullar arasında sıkışan bir balina ve Körfezde petrole bulanmış karabatak görüntüleri karşısında duygusallaşır, ayağa kalkar da Gazze katliamlarını sadistçe seyreder !

“Mutlak Kelâm”la Gazze’lilere seslenelim:
“İnsanlar onlara: "Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu, onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir". (Al-i İmran 173)
Kendimize de:
“Ey iman edenler, Yahudi ve hristiyanları dost edinmeyin; onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden onları kim dost edinirse, şüphesiz onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna hidayet vermez. (Maide, 51)

Yahudi’yi Üstad Necip Fazıl’dan dinliyoruz:

“Nerde yahudi, nerde gerçek İsrail oğlu?
Yahudi, tıkayandır Allah'a giden yolu! Aynı ırk mayasından, ayrı hamur, ayrı döl; Sonra hep aynı parça, istersen milyona böl!
Yahudi, dölleşmesi, Resule hiyanetin; Ve hedefi, Kur'ânda, Haktan gelen lânetin. İlk defa hiyaneti, kendi öz nebisine; İnsanlık yahudide şahit en habisine. Evet, zehirlilerin zehirde en korkuncu! ““Önce öz peygamberine ihanet eden, tevhid bayraktarı Resul (Tûr-u Sinâ) ya çıkınca altundan bir buzağı yapıp ona tapmaya başlayan ve peygamber lanetine uğrayan, o…* Böylece, nebîler beşiği, üstün ırk İsrailoğulları içinden kopup fesad ve hiyanet mâdeni yeni bir kavim halinde dölleşen, asıl yahudiyi mayalandıran, artık hep öyle devam eden ve insanlığın başına belâ kesilen, o…* İçinden yetişmiş ve yeni ölçülerle gelmiş İsâ Peygamberi dinsizlikle suçlayan, Romalı’lara gammazlayan ve Romalı askerlere kimin tutulacağını göstermek için, havarîler meclisinde onu yanağından öpmeye kadar alçalan (Yuda Şem’un) o…* Derken babasız hak peygamber Hazret-i İsa’nın hak dinini içinden tahrif eden, yeni Peygamberi Allah’ın oğlu diye gösteren, “baba-oğul-ruhülkudüs” küfrünü icad eden (Sen Pol) o…* İslâm’da münafıklığı mayalandıran, bütün bâtıl mezhepleri kuran, besleyen ve Kur’an’da Allahın lânetine hedef olan, o…* Dünyanın her tarafına yayılıp kene sessizliği ve sinsiliği içinde kanını emdiği her yerden atılan, sonunda İspanyadan kovulan, sırtında ucu kurşunlu kamçıların iziyle Türkiye’nin kapısını çalan, karalar ve denizlerin haşmetli İmparatoru Kanunî Sultan Süleyman’ın lûtuf ve merhameti sayesinde yurdumuza sızan, en kısa zamanda Türk iktisadî hayatına hâkim olan….. o… * İkinci Abdülhamîd devrinde İslâm dünyasının merkez noktalarından birine çivi çakmak için Filistin’de küçük bir toprak isteyen, buna karşılık Türkiye’nin bütün dış borçlarını (Düyun-u Umumiye) ödemek teklifinde bulunan, fakat Ulu Hakan tarafından teklifleri reddedilen, nihayet yüce hükümdarı İttihat ve Terakki komitecilerine düşürten, o… * Yine o, hep o, yalnız o, daima o…* Ve bu incelikleri kavrayamamak ve içyüzleri görememek bakımından, memleketimiz, yine o,hep o,yalnız o,daima o ...”

Batı insanı şehirleri işgal edildiğinde ‘şehirlerinden kaçarlar’! Gazze’liler, ‘yerli’ler şehri savunuyor.. Çünkü şehir; savunduğun müddetçe senindir ! Çünkü şehr direnebiliyorsa şehirdir ! Çünkü şehir, şehitlerin şahit olduğu yerdir ! Şehitlerine şahit olursa şehirdir !

Tarihsel aidiyet ‘zorlayıcı’dır !

Gazze’de Peygamberler, havariler, sahabîler yürüdü…
İmam Şafii doğdu… Selahaddin yetişti … Osmanlı yürüdü…
…Ve Gazze’liler yürüyecek, yaşayacak !

Ve onlar (Yahudiler) gazaba uğradılar ve Gazze’de gazaba uğrayacaklar !

Anti semitik bir yazı mı? Varsın olsun ! Nasıl kabul edilirse !

Gazze’liler “yangının içinde, biz emniyette bir seyirci” mi olmalıyız?

Trabzon’u yazmak için kalemi ele aldık, Gazze takıldı kalemimize… Trabzon Gazze’den ayrı mı ki? Şehrimizin ‘Vâli’si Yavuz’la orayı fethettik, şehrimizde doğan Kanuni ile fethi tamamladık.

Bugün???
“Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım !”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder