22 Haziran 2009 Pazartesi

TURGUT CANSEVER ŞEHRE NE SÖYLER?

YAHYA DÜZENLİ, 18 Mart 2009


Hz. Peygamber “Alimin ölümü alemin ölümüdür” buyuruyor. Şüphe yok! Farkında olanlar için böyle. Yanından bir dağ gibi gelip geçtiği halde farkında olmayanlar için ha âlim ölmüş veya yaşamış, ha âlem ölmüş veya varolmuş.

Varoluşunu anlamlı kılacak en temel meselelerde bile duyarsızlaşmış; feryadları, ikazları duymaz, işitmez bir ülkede yaşıyoruz. Genelleme yapmanın usûl olarak yanlışlığının bilincindeyiz. Ancak gidişiyle birlikte ‘çok şeyleri de götüren’ birisinin uyarıcılığını, feryadını, tekliflerini çok fazla duymayan bir ülkede, böyle bir genellemenin doğru olduğunu düşünüyorum. Bu uyarıcı; Turgut CANSEVER’di.

23 Şubat’ta vefat eden, yaklaştığı her şeye “medeniyet ölçeği”nden bakan çağımızın ‘mütefekkir-mimar’ı Turgut CANSEVER’den bahsetmek istiyoruz. O’nu ve eserlerini takdir ve tebrik etmek gibi bir edep hatasına düşmeden, sadece isminin “neleri çağrıştırdığı”nın bile tek başına önemli olduğunu düşündüğüm Turgut Cansever, yaşarken acaba gerekli ilgiyi ontolojik ihtiyaç derecesinde görmüş müydü?

“Medeniyet mimarı”yla “mimarın medeniyeti”nin ‘anahtarın kum üzerindeki yuvası’yla örtüşmesi gibi sıcakça örtüştüğü, eserleri kitap, kitapları eser haline gelmiş bir büyük mütefekkir-mimar..

Mimarın ölümü “mi’yar”ın ölümüdür ! Mi’yarın yâni “ölçü”nün. Mimar yaşıyorsa mi’yar da yaşıyor. Mimarın fani vücudu fenâdan bekâ’ya çekilse de ‘eserleri’ yaşıyorsa, eserlerinde yaşıyor demektir.

Bir yıl önce yazmış olduğum “Şehri Bilmek Şehre Dönmek” başlıklı yazıda O’nun bir tesbitini aktarmış ve arkasından şunları söylemiştim:

“İsmail Hakkı Bursevî Hz.leri, Hacı Bayram-ı Velî’nin “ben bir ulu şâra vardım” diye başlayan meşhur şiirinin şerhinde, “Anlayıştan mahrum olanlar, bir zan içine düşerler…..Yazıklar olsun, yetmiş bin perdenin altında büzülüp kalmış, hakikatlere uzak o köy meşrebli kimselere…Mil çekilmiş gözleri sebebiyle gönül şehrine gitmekten uzakta, şehir ve şehirli nedir bilmiyorlar…”

Devamla da “Trabzon’un hakikati’ni yeniden tahkim edecek muhakkikler nerede?” diye sormuştum. Tüm medeniyet şehirleriyle birlikte artık, bir zamanlar temsil ettiği medeniyet sayfalarından eserler kalmamış ancak ‘harekete geçme potansiyeli taşıyan’ şehirler gibi Trabzon’un da “dinlemek” ve “izlemek” zorunda olduğu “Medeniyet Mimarı” Turgut Cansever işte bu ‘büyük muhakkik mimar’ların yaşayan en önemlisiydi.

Hacı Bayram Veli Hz.lerinin “Ben bir ulu şâra vardım, o şârı yapılır buldum” kelamına, hem de İsmail Hakkı Bursevî Hz.lerinin “mil çekilmiş gözleri sebebiyle şehir ve şehirli nedir bilmiyorlar…” diyerek “gaflet hali”ni yaşayanlara seslendiği cümlelerinin yüzyılımızda ‘hayret ve haşyet’le muhatabı olan ve onlara cevap veren “ulu şehir” mimarı büyük hikmet adamı Turgut Cansever, artık damarı tıkanmış bir geleneğin günümüzdeki yegâne temsilcisiydi.

Necip Fazıl’ın İstanbul için yazdığı mısrayı hatırlıyoruz: “Ve kavuşmuş rüyalar, onda, onda misale.”

· O; Dünya Görüşü’nden yola çıkarak “Şehir ve medeniyet” kaygısı çekenlere çok şeyler söyledi.
· O’nun için mimari; bütünlüğü, dili ve devamlılığı olan ‘değerli eşyaların saklandığı bir depo’ değil, insana kendini sunan, yaşayan, canlı bir organizmaydı.
· O; ‘vahşet’ değil ‘huzur’ telkin eden şehir havasını solumak isteyenlere akciğerleri temiz şehirler teklif etti.
· O; şablonları-şemaları aşarak kendi köklerinden beslenen bir dünya-şehir tasarımı ortaya koydu.
· Şehir Hayatını ‘temel anlamı’ndan uzaklaştıran, yoksun bırakan mekanikleşmeye ve rasyonaliteye karşı ‘hikmetle yoğrulmuş’ şehirler teklif etti.
· O; alışkanlıkların ‘değer’ kabul edildiği bir dünyaya hakikat kaynaklı ‘değerler’den yola çıkarak ‘yaşanmaya değer hayat’ın yaşanabileceği mekânlar teklif etti.
· O’nun sözü ve eseri; şehirle insanın kaderi arasındaki doğrudan ilgiyi kurabileceklere idi.
· Bilgi, estetik, ahlâk, mimarî onda kıvama kavuştu.

O’ndan aldığımız şu cümleler insanın ‘yaşanmaya değer hayat’ aradığı küremize, bölgemize, ülkemize, yöremize ve şehrimize, özellikle de Trabzon’umuza çok şeyler anlatmalı. İnsana, dünyaya ve şehre dair sorumluluk hisseden herkes Turgut Cansever’i ibretle dinlemeli ve gereğini yapmalı :

“… Dünya yanlışlar ile malul bir kötü mimari ürünler mezarlığına dönüştü… Geleceğe yönelik her geçerli çözümün arkasında derin bir tarih bilinci yer alır. Tarihî mimarlık mirası, her ülkenin kimliğini oluşturan unsurların en önemlisi...”

“..Her insanın bu dünyada yaşamak, bilinçlenmek, sorumluluk yüklenmek ve gelecek nesillere daha güzel bir dünya inşa ederek yücelmek imkanı ve hakkının tekrar tesisi adil olan her çağın asli vazifeleridir.

“Halkımız ya gayri sıhhi gecekondularda ve evlerde veya lüks, fakat gayri insani konut silolarında yaşamaya mahkum edilmiştir. …”

“.. evlerimizi ve şehirlerimizi teknolojinin hakimiyetine terk etmemek gerekir. Amaç, binalarımızda ve şehirlerimizde teknolojinin gücünü sergilemek, ona boy göstermesi için zemin hazırlamak değil, onu kullanmaktır. Bu konudaki başarımız, tercihlerimizin oluşturulmasında insana ve değerlere verdiğimiz önem ile orantılı olacaktır. Bugün bu konudaki başarısızlığımız yüzünden evlerimiz insani şartların gerçekleşmesine ve insanın çevrenin sorumluluğuna katılmasına imkan vermeyen ve israfın sebebi olan Babil Kulesi misali dev ölçekli yapıların içinde bir kutu, bir hücreden ibaret hale gelmiştir..”

“Eski evlerimizdeki sedirlerin insana çeşitli biçimlerde oturma imkanı veren zenginliği yerine, Firavn tahtından türemiş koltuklar konulunca İslam alemi ve İslam’ın seçkinleri bile despot Fransız ve Alman krallarının binbir oymalı, yaldızlı, masraflı, gösterişçi fakat bayağı ve zevksiz mobilyalarını evlerine doldurdular. Çok zaman maliyeti evin maliyetine ulaşan mobilyaların bayağılık ve israfından kurtulmak da günümüzde mimari ile gerçekleştirilebilecek önemli bir tasarruf ve kültürel gelişme başarısı olacaktır.”

O’nun işi (kendi deyimiyle) “Güzel bir dünya inşa etmek” idi. “İnsanların dünyayı güzelleştirmek, gelecek nesillere güzel bir dünya inşa etmek amaçlarını saptıracak, engelleyecek hiçbir etkenin varlığına müsamaha edilmemelidir…”

Öyle de yaptı.

Bu öğütler, şehircilerimizde, yerel yöneticilerimizde nasıl bir etki yapar, bilinmez. Turgut Cansever bizi Neye davet ediyor? Neye memur ediyor? Neye mecbur ediyor? O’na bakarsanız dünyaya bakışınız değişir. O’nu görürseniz şehrinizin görüntüsü değişir. Düşünelim yeter. Düşünen, ‘yapabilme’nin imkan ve yolunu da bulur.

Dünyayı güzelleştirdi, gitti. Kendisine Allah’tan ‘cemal’ ismiyle rahmet diliyoruz.

Son sözü gene Üstad Necip Fazıl söylesin:

“Ustada kalırsa bu öksüz yapı
O’nu sürdürmeyen çırak utansın ! ”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder